Yokoluş
tuttu elimden bir anda,
çekti yokuşa engel olamadım nedense bu yokoluşa... seviyorum deyişi vardı, sımsıcak gözleri vardı, koyu kahve rengi mükemmelin şehvetle ahengi. elleri vardı yumuşak ve her zaman nemli, Allah’ım derdim sadece bana nasip olsun tutmak bu güzelim elleri... saçları vardı, siyahtı öyle çok siyahtı ki bakmak ormanın karanlıklarında gezmek kadardı. bir sarılışı vardı, annemin sarılışını anımsatan ve bir gülüşü vardı tüm hayatı boşa salan... yüreğindeydim onun. seviyordum ve seviliyordum heran... tabi öğretilmişti bana, hiçbir güzelliğin sonuna kadar devam etmediği, gelenin elbet gideceği. sadece sen kalırsın geriye yanında taşıdığın yaralı yüreğinle... nasılda inanmıştım sevdiğine... dün öğrendim o elleri başkasının tuttuğunu, başkasına sarılıyordu, yürek ne kadar kolay alıyormuş başkasını, ne kolay basıyormuş bağrına, ne kolay sevmiyorum artık diyordu ve ne kadar çabuk seviyordu... bir pantolon misaliymiş sevginin varlığı eskimesi de gerekmezmiş tutup atmak için onu yüreğinden... tuttu elimi bir anda sürükledi beni yokuşa bile bile katıldım ben bu koşuşa ve nedense engel olamadım ben bu yok oluşa... Mehmet Yücedağ |