ruh çağıran şarkılar
bir günah gibi duru içimde mazi,
geçip giden yıllar gibi düğüm düğüm üstüne atarakbağladığım ömrüm gibi, içimde yıllandıkça bunu ben mi yaşadım dediğim bir büyük hayret, ve hoyratça kırılmış gönlüme biraz huzur, geçen her saniye... ama işte orada duran ve hiç gitmeyen şarkılar var. ölüme gittiğim yollar sana geldiğim yollar gibi karanlıktan ürkerek ve üfleyerek sensizliğin kandillerini ruhuma yeni ruhlar çağırdım geldiysen haber verme öyle sessiz sedasız bekle bir yerlerde dedim. ne vakit o şarkılardan biri bir uzun yol şarkısı, iskeleler ve feribot ve dillerini bilmediğim insanların bildiğim tüm dillerdeki gibi korku dolu bakışları, orada öylece duran ruhları buyur ediyor akşam ufuklarıma yavaş yavaş silinirken ufkumden gündüzler gece ilerledikçe ilerliyor ruhlar ruhuma hadi geç git diyorum yormadan yorulmadan git... başka bir şey istemem sadece git. anladım canımı acıta acıta gidecek bu acı içimden yaka yaka ağlata ağlata git yeter ki git... |
Ey müzik,
İçimizin derinliklerinde yüreklerimizi ve
Canlarımızı gizleriz.
Sensin öğreten bize
Kulaklarımızla görmeyi
Ve yüreklerimizle işitmeyi...
Müziğin zarif parmakları duygularımızın kapısını çaldığında,
geçmişin derinliklerine gömülüp kalmış olan anılar uyanır.
İnsan oğlu kendi anlayışıyla yağmurun ağacın yapraklarına
ya da pencerenin kenarlarına düştüğünde ne dediğini anlayamaz.
Bilemez meltemin tarlalardaki çiçeklere ne dediğini.
Ama insanoğlunun yüreği kendi duyguları üstünde oynaşan bu seslerin anlamını duyar
ve içinde saklar. Sonsuz Zeka, çoğu kez gizemli bir dille konuşur ona.
Ruh ve doğa kendi aralarında bu söyleşiyi sürdürürken insanoğlu dikilip kalmıştır,
şaşkın ve suskun, bir kenarda.
Ama insanoğlu bu sesleri hiç mi duymamış ya da ağlamamıştır?
Onun döktüğü göz yaşları eğer bir anlayış değilse nedir?''
agiri tarafından 2/22/2013 8:12:35 PM zamanında düzenlenmiştir.