BABACIĞIM ŞUBAT YİNE YOKLUĞUN KADAR SOĞUKTUŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bu şubat altıncı yılına girdik, yokluğunun acı ve sancısını gün geçtik daha katmerlenmiş bir şekliyle hissettiğimiz babamızın aramızdan ayrılışının.... bazen öyle ihtiyacınız oluyor ki yaslanacağınız ve arkanızda karlı dağ gibi durduğunu sandığınz birinin(babanızın) olmasına..hal böyleyken unutmak mümkün mü aradan kaç yıl geçerse geçsin..hele hele bir babaysa bu..mümkün mü..allah rahmetinden peygamber şefaatinden esirgemesin demekten başka ne gelir ki elden..
Mevsim takvimlerde kış , aylardan şubat
Şubatın on altısı yani Bu sene gene hatırladık be babacığım seni Daha dün gibi duruyor hatıran ve hayalin Unutmak ne mümkün.. Elde değil , unutulmuyor ki Rakamların hiç önemi yok artık Yokluğunun bu kadar kıymetleneceğini Varlığında bilememiştik doğrusu Hatta her birimizin hayatını bu kadar etkileyeceğini de Elbette yoktan var olduysa Var olanda yok olacak doğası gereği Demem o ki yani Yok olurken beklenmedik bir hayat Gün yine doğuyor Gül yine açıyor biten bir ömre inat Kimse değiştiremiyor bu kanunu O kanun ki tanrı buyruğu Yaratandan başka kimseden emir almıyor tabiat Doğru olan da bu elbet Aslında hüznümüz ve de üzüntümüz Ne biten bir güne Nede zamansız biten bir ömrün acısına Yani demem o ki; İnsanoğlunun çaresizliğine Başlamadan biten bir hayata Ve henüz yaşanmamış nice umudun sancısına Daha çok da Mutluluğu henüz tatmamış bir sevdaya öykünürüz Yani bu manada Hani deseler de ; “acı patlıcanı kırağı çalmaz..” diye Yok yok vallahi Hiçte öyle değilmiş madalyonun diğer yüzü Yaşananları görüyor da insan Acı patlıcanı da , Henüz açmakta olan tatlı canı da Öyle bir çalıyor ki zaman denen cadı Ne sevgisi kalıyor vefasızın Nede sevgisinin o doyulmaz tadı Hani zemheride dona çekmiş ayaz misali Bir varmış bir yokmuş olurken yaşananlar Sabahın seherinde gün görmüş kırağı sanki Ecel denen murat öyle bir alıyor ki Ateş düştüğü yeri Ama acısı her yeri yakıyor inan Sen istediğin kadar saçını başını yol İstediğin kadar feryadı figan eyle “ Ecel gelmiş can mı dayanır..” misali Anlayacağın Azrail in akrabası olmuyor yani Öyle ki umurunda değil sevdiğin, sevildiğin Ne soruyor kimi kimsesi var mı Ne bakıyor alınan can kız mı oğlan mı Camide o son dua yeri musalla taşına Ve bakmadan genç ihtiyar yaşına Ağıt ve acı içinde koyuyorlar da bedeni Ve soruyor ya hoca efendi; “Hakkınızı helal ediyor musunuz mevtaya..” Adet üzere el cevap Helal olsun…helal olsun Sonra omuzlarda salaca Tutuluyor kabristan yolu tüm sevenlerce Kabristanda taze toprak bir mezar Mezarın etrafı ana baba eş dostla dolar Baş ucuna dikiliyor da bir taş Günah ve sevaplarıyla baş başa Bırakıp dönüyor tüm sevenler Dönüyor oğul kız, bacı kardeş Alıyor ve vermiyor üstelik Aldıklarını o kara toprak denen höllük Saçını başını yolman Yanman yakılman nafile Ne giden geri geliyor bunca yıl Nede gelen direniyor gitmemek için ölüme KAŞİF KANİ ERTÜRK |
Hani zemheride dona çekmiş ayaz misali
Bir varmış bir yokmuş olurken yaşananlar
Sabahın seherinde gün görmüş kırağı sanki
Ecel denen murat öyle bir alıyor ki
Ateş düştüğü yeri
Ama acısı her yeri yakıyor inan
Değerli yürek saygı değer hocam biliyorum ki epey zamandır sayfanızı ziyaret edemedim ama asla unutmadım zaruri ayrılık oldu malûmuz üzere. Şubat'ın bende çok ayrı yeri var,onda yaşadım be meh mutluluklarımı,hem en büyük acımı :( çok duyguladım yaralarım tazelendi ALLAH Mekanlarını cennet etsin inş. duygulu duyarlı vefalı,sevgi dolu yüreğinize mahir kaleminize sağlık.zaman buldukca misafiniz olacağım sayfanıza. sevgili arkadaşımın duygulu nefesine sağlık başarılarınız bitimsiz olsun selam saygılarımla.