İSTANBUL'UN MATEMİÇorak toprakların güneşe ihtiyacı yok mu sanıyorsunuz? Karanlığı sevmeyenlerde var bu şehirde. Üstümden geçen boz serçelerin, Geçim davasına atıldığı toprağın bağrından neler çıkar neler… Beni bekleyen Azrail karalara boyansın, Zira ben siyahın on tonunu da görmüş biriyim. Karın delip de yeşerdiğinden kardelen adını alan çiçek, Bana da öğretseydi keşke soğukla mücadele etmeyi. Ben ki soğuk hikâyeler demledim kadere zamanında, İçtiğimde o çayları yaşım yirmi beşti. Sigaraya alıştığım İstanbul, büyülü denizini yüzüme vuruyor, Serin alnını göğsüme dayıyordu sanki. Ayakkabım çamur içindeydi Ve tüm kâinat bir elifi andırıyordu gözümde, Ben bu aşk ile sarhoştum. Renklerin en güzelini gördüm bu dev tabloda, Kimi siyahî kimi gök beyaz. Camilerin kiliselerle yan yana kahve içtiği, İsa’nın insanlığa selam verdiği, Ezanların tok seslerinin kalbi delip geçtiği şehir burası. Öğle arasına sığmayacak kadar geniş bir vitrindin sen Ey şehr-i hüzün! Sana kucak açanların elleri boşa çıkar, Sen kucaklara sığmayacak kadar eskisin; pit pazarı gibi Sana Marmara kadar gözyaşı dökseler az gelir, Sen tüm âlemin nuruyla yıkanmış ve yıllanmışsın Üsküdar’ı, Beyazıt’ı, Fatih’i, Beyoğlu’su, Daha nicesi senin karakterinle yıllanmış şarap gibidir Güneşe yüzümü çevirdim sen, Aya baktım sen Gökyüzüne bakmaktan kör olmuşum Her yer sen, yine sen. Ben sensizlikten matem giysisiyle gezinir oldum ey şehr-i matem… MG-KEFaret |
Gülay Göktürk tarafından 1/17/2013 12:47:23 PM zamanında düzenlenmiştir.