6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
969
Okunma
hayatımın cüzamı, cüdam recanavar’a
I
zihne yağan karabasanda değil
kuru hırsın çamur ayak izinde
devinen karanlık dumanda değil
evler, sokaklar, ışıklar içinde
alevden elleriyle işte o diyor
yakılan ormandan yükselen çığlık
kanındandır diyor zerk ettiği kor
buzul dağ içinde eriyen kemik
ne aklın alır, ne sığar düşüne
ama düşer cebindeki delikten
alıp da koyarsın öpüp başına
başı döner bu lânet iyilikten
yüzünü başından silen taş keçe
iki yüz bırakır sildiği yerde
elini eline takar gizlice
dert dilendirir iyileşen derde
cüce devdir, güldüren aynasında
ağlatan aynasında devler cüce
siyahlar beyazlaşır kimyasında
ince kalınlaşır inceden ince
incelik harcıdır kaba işinde
betonunda sevgi paslanan demir
her bitişinde her yıkılışında
zaaf kiracısı, ruhunuz ecir
gözkapağı altından kipir kipir
kör taklidi yaparaktan bakan hin
hücreyi şaşırtan kanserli zehir
kötü masallardan çıkartılan cin
bu şeytan tanrısız tanrı gibidir
inanandan yana yok sıkıntısı
üç beş çocuk kaldı dinine münkir
lâl dillerinde özgürlük şarkısı
II
külde de milde de o parmaktan iz
neden o izlenir, melek cam kırsa
kim kimin hocası, kim kime tilmiz
hangisini kovmuş hisseden kıssa
tasvirdeki uzun püsküllü kuyruk
kuyruk sokumundan geri mi dönmüş
hani elindeki üç dişli mızrak
yerine mi çıkmış otuz iki diş
sığarken bu iblis sözcük dimağa
bin sözlük insana yeterli değil
orman özetlenmez tek bir yaprağa
beyinlerde nasıl gezinir cangıl
melek dünyasına denge mi şeytan
‘ahlâk kefesi’nde iyiye mihenk
ibreyi şaşırtır mıknatıs insan
ne şeytan memnundur, ne mutlu melek
şeytan kitapların keşfi değildir
kitap yakanların eski icadı
allahım aşkları bir daha bildir
adlarınla onun yan yana adı
ÖMER FARUK HATİPOĞLU
(Edebiyat ve Eleştiri, 2006)