DAHA DÜNDÜ, SİZDE DÜŞTE BULUŞMUŞTUK...“ ’Umut, yoksulun ekmeğidir…...’ ” Thales _____________________________ Kalabalık insan yığınını karşısına alarak konuştu: “Rüzgâr sizden ayrılmamı söylüyor! Gerçi ben rüzgâr kadar aceleci değilim, ama gitmeliyim… Ellerini göğe uzatmış güleç yüzlü çocuklar başka zamanda, başka mekânda beni bekliyorlar. Gitmeliyim… Biz, hep en yalnız yolları aramışızdır, gün bitiminde yeni bir güne başlamışızdır da; hiçbir şafak gecenin battığı yerde bulamaz izimizi ve bizler, sarıldığından ayrılamayan bitkilerin tohumlarıyız kendimizi rüzgârın kollarına bırakırız da; dalga dalga savurur bizi yeryüzünü, adımlarınızda dolaşırız haberiniz olmadan… Gecenin sessizliğinde yollarınızda gezindim ve ruhum evlerinize girdi yüreklerinizin vuruşları benim yüreğimdir soluklarınız benim yüzümdedir hepinizi hepinizi biliyorum çatılarınıza yağan yağmur bendim kimi zaman ışıkla ısıtırdım sizleri kimi zaman da soğukla üşütürdüm mutluluklarınızı ve acılarınızı tümden bildim uykularınızda gördüğünüz benim düşlerimdi dağlar arasındaki bir göl gibi aranızdaydım. İçinizdeki birikimlerin, dolambaçlı kıvrımların ve hatta aklınızdan sürüler halinde geçen düşüncelerin tutkularınıza yansımalarını gördüm. Benim sessizliğime; çocuklarınızın sevinç çığlıkları karıştı bir de genç yüreklerin özleyiş nehirleri… Siz bilemediniz, kahkahalardan daha tatlı ve özleyişlerden yüceydiniz, içimin derinliklerinde bitmeyen bir şarkıydınız ki; hâlâ öylesiniz bilemediniz… Varlığın senfonisinde; nağmelerinizle sessiz hıçkırıktan başka bir şey değildiniz beni sarmalayıp içine alan hücreler ve sinirler bütününden başka neydiniz. Sizin yüce oluşunuz o yüce varlığın nefesinizde olmasındandır O’na sarıldığım içindir ki, sizlere de sarıldım ve sevdim, hem bilir misiniz siz; şu geniş evrende Daha dündü ki sizlerle düş’te buluşmuştuk kendi yalnızlığımda bana türküler dinletmiştiniz ben de sizlerin özlemlerinizden gökyüzüne bir kule kurmuştum umutlarımızın ve sevgilerimizin mabediydi ama artık uykumuz kaçtı ve düş dağıldı üstelik şafak çoktan bitti, ayrılmalıyız… Aranızda geçirdiğim günler kısa ve özdü sizlere söylediğim sözler ise daha da kısa ve özdü. Sesim kulaklarınızda solgunlaştığında, sevgim anılarınızda kaybolduğunda aranıza tekrar döneceğim, çaresiz olduğunuz bir zamanda daha donanmış bir yürek ve ruhla dudaklarınızdan yeniden konuşacağım. Bekleyin beni; suların yükselip alçalışıyla geleceğim gerçi kahkahalarınız beni gizleyebilir ama gözlerinize saplanacağım ve boşa çıkmayacak arayışım… İşte o zaman soluğun gel- gitlerini hissedeceksiniz o zaman eşyanın ardını göreceksiniz o zaman sessizliğin haykırışlarını duyacaksınız kelebek kanadında gülücüklerinizle uçacaksınız… Ben sadece sizlerin düşüncelerinizde şekillendiremediklerinizi gönüllerinize çizdim yeniden aranıza döneceğimi unutmayın. Çok kısa bir süre geçecek ve özlemim yeni bir vücut için toz ve köpük toplayacak çok kısa bir süre geçecek ve bir kadın bana gebe kalacak yeniden aranıza döneceğimi unutmayın. Bulutlarınızı araladığınızda ışığınız olacağım. Ellerini göğe uzatmış, güleç yüzlü çocuklar başka zamanda başka mekânda beni bekliyorlar… Gitmeliyim…” Dedi… Ve gitti… … Birden garip bir uğultu ardından bir kasırga koptu, evler, yollar toz bulutundan görünmez oldu, hortum, kuru dikenleri, kumları bir bir içine yutarak bir girdap gibi dönerek yükseldi Ve insanlar vaveylaya soyundu: “ Kıyamet mi kopuyor nedir!... Aklımıza, gönlümüze giren bu uğursuz nedamet de nedir Gitti… Sevgimiz gitti, umudumuz gitti yüreğimizi yakan alev söndü, yolculuğumuz buraya kadarmış visali göremeden yarı yolda bitti… Ağlayalım şimdi ölü bedenlerimize… Güneş kim bilir ne zaman doğacak şehrimize…” Yaşlı bir adam ölü bedenlere haykırdı: “Bu ne ilk gelen, ne de son gidendir O’nu ararsınız; biliniz ki O yüreklerinizde, taşıdığınız ruhla yaşarsınız; ancak bedenlerinizde…” ( Kelebek Kanadında Umutlar...) |