TEFERRUATŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Okul yolunda
yürüyüşümüzün biçimsiz duruşu vardı bir hüzün saklıydı tarih kitabımda adını yazmıştım arka kapağına: Verda… Karın tokluğuna bakışmıştık kaçırıp kendimizi, meydanda, binlerin arasından bulup ve tutup dudaklarında yasak bir sloganı sahiplenmiştik. Oysa mülkümüz mü vardı düşlerimizden başka kısa metrajlı bir filmin tam da ortasına gelmiştik veda sahnesi etkilemişti bizi en çok sokulacakken kusurlu bir hareketle birbirimize, yere bin parça düştü yüzümden. karanlıktan uzanan iki çift eldi seni benden alan gözyaşı şelalesiyle akıp gittin üzgün bakışlarda şimşekler çaktı ardından boşandı gökyüzü, vuruldum çöküverdim ah Verda… İşkence odalarında, gece boyunca köpek ulumaları hiç durmadı Kanla noktalandı düşlerim ceylan gözlerinde… Bir dolu çocuklardık her yerde rastlanabilecek, hem de tek; her bir insan kadar! Büyüsek de ağaçların üzerinden inmedik her nefes alan, sevgilimiz olabilirdi yalnızca soluğunu ense kökümüzde hissetmekten. Bir hayat çünkü yalındı yine bir başka hayat kadar… Bir an yakılan bir kitapta hayatın yüreği bir başka an ilk kez öpülen bir kızdır ya da bir babanın okuma öğrettiği çocuk üstüne eğilen bedeni. Sıcak ve camları buğulu bir oda nasıl ayrılır güneşli kıyılardan, birinde vazodadır çiçekler, öbüründe bahçelerde birinde şarkılar yoğunlaştırır bir ânı, içimizi dolduran sonsuzluk yollara iter öbüründe. Aşkın yerini aradık hayatta dönüp dolaşıp, oysa hayatın kendisiydi aşk dalından kopan bir zeytin tanesindeki acılık. Altına yatsam ağacının, gökler sevdiğimin gözleriyle dolar çocuk gözyaşlarının ışığıdır yıldızlar. Ah, daha anlamadan hayatı yirmilerde konup göcen öpüşler gibi çalındı hayatlarımız... |