ÖZLEMLERİMİZ SOLUKLARIMIZDA ASILI KALDIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir kelebek olmak ister aslında her insan.
Fakat bilir. . . Asla ne o kadar hür doğar-büyür, ne de o kadar kolay ölür. şu önümüzde uzanan uçsuz bucaksız mavi deniz bize teslim olmuş gibi görünüyor oysa biz onun öfkelerinden birer dalgayız o bizi, üzerindeki suskularını bozmamız için gezdiriyor onu yüreğimizden nasıl konuşturacağız, kalbimizin simetrisini, kayalarda ve kumlarda parçalamadan şekilsizlik daima bir şekil arayışıdır sayısız nebula’ların orion’a göz kırpması gibi biz ezelden arayışa soyunanlar dönmekteyiz şimdi özlemlerimiz soluklarımıza asılı kaldı katı kalıplara girerek, buhura dönüşerek bir kez daha yeniden başlamak için dönmekteyiz önümüze çizilenden başka ne var ki yaşanacak doruklara yükselmekten, parçalanıp tutku ve özgürlük kanadına konmaktan, başka ne var ki yaşanacak… ezelde toprak bedenimize üflenen usarede tatlı bir seda ile oluvermedik mi şimdi, o sedanın sarhoşluğu içindeyiz o sesi aramak içgüdüsü yüreklerimizde müzikler yazarız, O’ nu söyleriz. cesetlerimize bırakılan nur-u endamın hapsindeyiz ışığın kaynağını tekrar görebilmek özlemlerimizde şiirler yazarız, O’nu söyleriz arayışımız hiç bitmez bizim biz O’nun, bu karanlık dünyada kaybolan yitikleriyiz hep şarkı söyleyebileceğimiz ve özlemlerimizi duyurabileceğimiz kıyıların arayışında olacak mıyız ancak şimdi neyin dalgası duyacak bizi tükettiğimiz bu anlamsız lisanda sevgi yoksulluğu paçalarımızdan dökülürken hiç duyulmuş muydu, O toprağımızı karıp biçim verirken ve alınlarımıza geleceğimizi çizerken ama aşkın eli hâlâ üzerimizdedir öyleyse bu suskunluğu yırtıp atmalıyız mevsimlerin yüzleri dikilse de karşımıza dudaklarımız alevlerle yansa da aşkı şakımalıyız damarlarımızda dolaşan kanımız O olsun soluğumuzda kokan güzel kokumuz O olsun anlar vardır, ayrılığın ölçülemeyecek uzun sürelerini tutar anlar vardır, kavuşmanın yürünemeyecek çileli yollarını yutar ayrılmaksa aklın tüketilmesinden başka bir şey değildir yaşam umutlarımıza ve arzularımıza acımasız davranır bu koşuda yüreklerimiz acı çeker ama biz anlamayız uzaklık düşümüzle uyanıklığımız arasında uzanandır eyleme dönüşenle, istek olarak kalan arasındadır uykuda büyür düşte yaşarız dopdolu hayatımızı yaşam, peşinden koştuğumuzda derin ve yüce, gizli ve uzaktır unuttuğumuzda sırtımıza binen bir tuzaktır unut(ul)mada bir büyük girdap vardır ki ne sesimiz ne de gözümüz aşabilir oysa engin bakışla, yaşam ancak ayaklarımıza ulaşabilir soluğumuzun fısıltısı yüreğinde gezinir gölgemizin karartısı düşer yüzüne, gözyaşlarımız göğsünde bahara dönüşür rüyalarımızın ve düşüncelerimizin karları erir sustuğumuz ve derinliklerde kendimizi dinlediğimizde düşüncelerimiz kar taneleri gibi düşer telaşla kanat çırparak boşluğumuzun bütün seslerini beyaz sessizlikle örter düşüncelerimiz kalbimizin Tuba’sında goncalaşıp çiçek açan bulutlardan başka nedir ve umutlarımız yürek rüzgârlarımızda tepelere ve tarlalara saçılan taç yapraklardan başka nedir çiğdem ışığı yansıtır çünkü birdir ışıkla bizse yaşamı çünkü biriz yaşamla oysa yaşamı örten ve gizleyen de bizleriz benliğimizi örtüp gizlediğimiz gibi… konuştuğu zaman tüm rüzgârlar, yağmurlar sözlere dönüşür soluğumuzun ve gözyaşlarımızın sessiz feryatları gibi susuzluk çekmeseydik biz yüreğimiz ancak kurumuş bir denizin kıyısı olurdu şırıltısız ve gelgitsiz ve susuzluk çekmeseydik biz dudaklarımız gökyüzünün gözyaşlarından mahrum olurdu söylemsiz ve sevgisiz dağlar ve çöller arasında dolaşmamızda onun serin kalbinin derinliklerini anımsayacağız çoğu kez neyi özlediğimizi bilmeden onun engin ve düzenli çizgisinin özlemini çekeceğiz O, içimizde denize doğru koşan kar tanesi gibi kalacak hep şarkı söyleyebileceğimiz ve özlemlerimizi duyurabileceğimiz kıyıların arayışında olacağız ancak neyin dalgası duyacak bizi tükettiğimiz bu anlamsız lisanda; sevgi yoksulluğu paçalarımızdan dökülürken… (Kelebek Kanadında Umutlar...) |