ALİMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Kayın biraderim Ali 2003 yılında henüz 39 yaşındayken, ardında dört yıllık evlilik, üç küçük evlat ve gözü yaşlı bir eş bırakarak, ülkemizin en büyük sorunlarından cehaletin, ihmalkarlığın ve maddi imkansızlığın yüzünden, kalp krizi geçirerek vefat etmesinin ardından, yüreğimizden bu acı satırlar döküldü... iyi bir insandı karıncayı bile incitmeyen ama iyi yaşayamadan gitti, ALLAH rahmet eylesin, nur içinde yatsın... Öylesine kötü, Öylesine sıradan bir haber değildi ki… Sanki, koca bir şehri üzerime yıktı duyduklarım. Nasıl inanayım, nasıl inanırım? Kalp krizi geçirmişsin, ölmüşsün he mi ? Cıvıl cıvıl, sevgi dolu kalbin öyle mi? Bak, bak gencecik adamsın, kalp krizi geçireceksin… Dile ne kadar kolay değil mi ? Her şey gelirdi de aklıma, Bir sen, bir senin böyle zamansız, Böyle habersiz gidişin gelmezdi. Ne yani, inanayım mı şimdi duyduklarıma? İnansın mı bu berbat şakaya kulaklarım? Hadi say ki ben inandım… Ya canıma… Ya can yoldaşıma… Nasıl açıklarım kardeşine? Kahrolası gurbet elde, Hayata elvedasız göz yumduğunu… Üç küçük yavrunu yetim koyduğunu… Hadi söyle, hangi dil döner? Hangi mantık inanır bu habere? Hangi yürek yakıştırır seni, Bir dağ başındaki daracık kabre? Koca koca dağlar, üzerime yürüyor. Dizlerim, Şu cılız bedenimi taşımıyor Ali’m. Canım eve gitmek istemiyor. İçim daralıyor… Yüreğim göğsüme sığmıyor Ali’m. Ne olurdu, bu kötü bir şaka olsaydı? Ne olur bu rüyadan, biri beni uyandırsa, Ama bu ne bir şaka, ne de bir rüya… Sana geliyorduk, ama ne yollar bitiyordu, Ne de göz yaşlarımız… Seni, ilk ben gördüm tabutunda, İş elbiselerinle, boylu boyunca yatarken, Gözlerin açık, gülümser gibiydin. Her şeyden habersiz, sanki uyur gibiydin. Kim bilir… Belki sesimize uyanacak, Bize, “hoş geldiniz” diyecektin. Ama olmadı, ama uyanmadın. Bize, “hoş geldiniz” diyemedin. Antep ilinde ne kadar dağ varsa, Kopup, üzerimize geliyor. Çaresizliğin esaretinde zaman, Kader bu karşı gelinmiyor. Sen musalla taşında yıkanırken, Boğulur Antep, yıkılır devran, Elimiz bağlı, kolumuz kırık Ali’m. Of of ! Yıkılsın şu Antep, yıkılsın dağlar. Bilmediğimiz şu yabancı simalar, Bak, senin için hıçkıra hıçkıra ağlıyor Ali’m. Yine mi çok sevdirdin kendini? Madem zamansızdı gidişin, Neden sevdirdin kendini bu kadar? Bilirim, iyiydin… Bilirim, kırmazdın kimseyi… Ama bunca yüreği yakmaya, Hakkın var mıydı yıkmaya? Erken gidecek ne vardı? Gitmene değdi mi? Şimdi Antep ili, ayaklarının altında, Mutlu musun ? Bir dağ yükseliyor yanı başında, Görüyor musun ? Şimdi seni, Antep iline karşı, Şimdi seni, bu dağ eteğinde, Toprağına mazlum bırakıyoruz. Hakkını helal et… Bize gücenme olur mu? Seni yüreğimizde götürüyoruz Ali’m. Ya da sana bırakıyoruz yüreğimizi … Bil ki seninleyiz bu dağ eteğinde. Bil ki uykumuz seninle, Türkümüz, ağıtlarımız seninle… Anlıyor musun? Görüyor musun Ali’m? Senden farklı değil ki halim… ____________yorgunkalem... |