avuç içlerinden taşmayan/yüzünü taşımayan suları çarpıyorsun..Sen bir daha gelmeyeceksin diye yüreğimi dar..benliğimi kalabalık..tenimi rüzgarsız bırakmıştım.. akmıştım..derimden/terimden ve bir gece parmak uçlarımdaki bütün harfleri öksüz bırakmıştım..perde aralığından açmamıştı gök/yüzü..zulasında vuslata yataklık ediyordu militan ruhlu gece ki yumuşatıcı kremler gibi kokuyordu beklentisi ellerimin..yüreğimden dudaklarıma düşüyordu, alt dudağının titrek gölgesi..içimi kemiren elma kurdunun sesinde neden gülümserdi kırmızı şapkalı kız ki okunası değilse bu masal yaşamakta nerden çıktı demiştim kendimce..tenine asla değmemiş, lal kesen dilimin ucuyla.. (. . .) yoksun.. sürgüler.. kilitler… yosun tutmuş kapı kolları.. kendi çıkmazlarında kilitlenmişken yürekler.. gölge/leriyle yaşayanlar.. sürükleyip tabanlarını çekip gittiler.. mızıkçı bir haletle oyunları bozulmuş çocuklar gibi afyonsuz sabahlarda beni arıyor gözlerin biliyorum ki şimdi yüreğimde kocaman bir sevda var.. dengelerimi alt üst eden..bütün uzuvlarımı sancı ile yoklayan bir karayel.. derinlerimde var olması ihtimalsiz bir sancının gayrimeşru gölgesi.. zehirli bir sarmaşık gibi beynimin loblarını sarıyor.. bu gece/her geceden daha soğuk.. üşüyorum.. hüzünlerimin içinde büyüyen.. sinsice kuytularıma gizlenen bir şeyler var.. zifir karası.. ölümle özdeş ki avuçlarını ver bana/avuç içlerini.. sevdası huzne kesik bir bahara yağarken yağmur.. uzaklaştıkça çoğalıyorsun içimde.. Odamın duvarlarına bulanmış/bulaşmış gözlerinle iftarımı açtım bugün.. genzine kaçtı tuzun.. yutkundum.. göğüs kafesimde yakaladım soluğumu ve kestim sözümü.. gittim bende.. arkama bakarak ama.. dönmeden arkamı sana.. mırıldanarak.. neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu ki bu senin masalındı biliyorum.. sana anlatıyorum.. duygularımın annesi.. umut sarısı saçlarıma düşüyor.. krem kokan ellerin aşkımı emzir kapat gözlerini bir boşluğa.. tamamlanmış bir masalın ölü kahramanlarıyla dolu gözbebeklerinin içi.. sabırsızlanıyorsun biliyorum.. avuç içlerinden taşmayan.. yüzünü taşımayan suları çarpıyorsun bir tokat gibi her sabah yüzüne.. heyecansız anların telaşlarında.. önemsiz her şey senin için.. kuşun bile.. yıkıldı mı köprülerin.. yılgın seferlerinden dönerken sen.. yapma/lar biriktiriyor mu ağız içinin boşluğu.. cevaplarını duymayacağın soruların savrukluğunda daha az mı terliyor artık tenin.. yangında ilk kurtarılacaklarına dokundu mu parmak uçların.. sen oyunu bozup kaçarken mızıkçı çocuklar gibi.. bir yüreğinin zehirli bir sarmaşıkla sarıldığı yerde.. bil ki ciğerlerime batıyor.. ayet tadında verdiğin sözler bana bulaşıyor.. kokusu yayılıyor odama ki zehirlenmiş bir ruhtan.. başka bir ana.. zamana.. geçiyorum.. sabırsız/kansız/telaşsız günlerin içindeyim.. anlamak ve yorumlamak çokça güç ki görmüyor musun biz uzaklaştıkça daha çok yanıyor gecenin ışıkları.. (…) |