ÇÖKÜŞilikte deprem bu,kemik yalıtır,ten sarsılmaz ruhundan çekilir nehir,ruhunu basar deniz yüzüne bir çizgidir yıkılan,saçına beyaz yürek saatli bomba,göğüs duvarında dilsiz diz boyunca kardasın toprak neden kupkuru yağmayan yağmurdan mı çamur beline kadar hadi yürü duvarlar koşarken göğsüne doğru ayaklarında unutuluşla örülen ağlar göğün göç yolundayken,uzakta uçuşur kuşlar seçer yağmur seni,saçına değmeden yağmıştır gecenin her salisesi durur zihne ur işler gün, gökten yorgana düşen saati bozuk taştır artık masanın üstü tenha,sandalyeler bomboş yel bile kapına dargın,zil ölüden de dalgın adını ünleyen yok,sözcükler cümleden düşmüş çöktükçe ağırlaşırsın koltuğun senden yorgun ne sen içindesin ne gün farkında senin aynanın alnacındayken,aynadaki yüz kimin ah o kerpiç batındaki cila yalayan cenin senden mi kurudu, balkonda asılı adam kim ne güzeldi her akşam tüm lambalar yanıyordu güneş yatıda gibi yanında uyanıyordu merhabalar çiserdi, koruk yüz şarabolurdu çölde bir ıslık çalsan ,arkanda nehirler ordu ah şimdi akmıyorsun nehrin iniş yatağında önünü çöl kesmiş,yol kum fırtınasında yitik hakkını yiyorsun ömrün, hayatın yutağında sus! duyulmaz bu kolonsuz çöküşten gelen çığlık ömer faruk hatipoğlu (Edebiyat ve Eleştiri, Sayı:81, Mayıs-Haziran 2005) |
muhabbetle....