BABAM!Şiirin hikayesini görmek için tıklayın 15 Ekim 1986 tarihinde henüz 43 yaşındayken uykusunda vefat eden babam
Muhip Erdener SOYDAN’a ithafen yazdığım şiirimdir,,, Ah babam, yıllardır içimdeki sızı dinmedi, Bir ben ağlarım, bir yüreğim ağlar, Sanki teselli edersin beni, ‘Ağlama oğlum, üzülme, beni de üzme’ dersin, Ağlarım, ağlarım, hep ağlarım yokluğuna... İsteseydin benden, hiç düşünmeden canımı verirdim, Nefes olurdum, ses olurdum, yaşatırdım seni baba! Yokluklar içinde geçen hayatımızda, varlığın yeterdi, Bir tatlı gülüşün, bir tatlı sözün her şeye değerdi, Yokluğun gözü kör olsun, kör olsun kahpe kader! Senin hiç takım elbisen oldu mu baba? Rugan ayakkabıların, çeşit çeşit kravatların, Rengarenk gömleklerin, pembe hayallerin oldu mu? Senin cebindeki para ay sonunu getirdi mi? Kurban keser miydin baba? Hatırlamıyorum, bunların hiç birisi olmazdı, İşte ben buna ağlarım, İşte yıllardır kanlı gözyaşlarımı bunun için dökerim... Her zorluğa rağmen, bizlere kol kanat gererdin, Baş olurdun, yol gösterirdin, Öğütler verirdin, İki göz odamızın bir köşesinde, Uyumamızı bekleyip, yorganımızı açar, Benim ve kardeşlerimin yanaklarından öperdin, Sonra da bir köşede içli içli sessizce ağlardın... Nasıl unuturum baba! Senin beni böylesi öpüşlerinde, Hissederdim ve uyanırdım, Ben o zamanlar neden böyle yaptığını merak ederdim, Çocuk aklım yetmezdi anlamaya, Çok sonralar anladığımda ise, ben de bir babaydım... Keşke uzun uzun öpseydin her birimizi, Keşke hep sarılsaydın, Bir köşeye çekilip yine ağlasaydın? Kızsaydın, dövseydin bizleri, Yeter ki, hep başımızda dursaydın... Şimdi senin gibi kimseler öpmüyor bizleri, Kucaklamıyor, Kimseler hatırımızı sormuyor, Sana öyle hasretiz ki, Bayramlar başımıza kara geliyor, Yerin dolmuyor... Evden çok uzakta, yatılı okulda okurken, ‘Baban hastalanmış, acilen eve git’ dediklerinde, ‘Hayır, babamın bir şeyi yok! En son on gün önce gördüm’ demiştim, Nerden bilebilirdim ki, sabaha karşı uykunda son nefesini vereceğini, Nerden bilebilirdim ki çok genç yaşta bizleri yetim bırakacağını. Oysa sen beni güler yüzle uğurlamış, cebime yol paramı koymuştun, ‘Gelmeyeceğim baba, yatılı okulda rahatım’ dediğimde, Koşar adımlarla arkamdan gelip, merdivenlerden seslenerek, ‘Gel oğlum, hafta sonu gel, üzme beni.’ demiştin, İşte o son sesini duyuşum, o seni son görüşümdü, Gözümde o son üzgün halin ve kulağımdaki sesin kaldı, Gelmedim baba, annemle kavgalarınızı görmek, O bitmez tükenmez münakaşalarınızı duymak istemediğimden gelmedim... Ah babam! Keşke gelseydim, Son bir kez de olsa yüzünü görseydim, Sarılsaydım boynuna, doyasıya öpseydim... Cennet iyi ki var baba, İyi insanlar cennete giderler. Ben de senin gibi iyi insan olursam, Ve bozulmadan yaşarsam, Cennette seni görebileceğim, Tek tesellim bu baba, Bıraktığımız yerden devam ederiz, Yine bizleri öpersin,sarılırsın, koklarsın, ‘ Yavrularım’ dersin, Hiç ayrılmayız, hep mutlu oluruz değil mi baba? Yıllardır sana hasretim, yıllardır yastayım, Şimdi ben de, senin öldüğün yaştayım... Babam! Canım babam! Seni çok özlüyorum, Allah’ıma yalvarıyorum her gece, Bu hasret bitsin artık, Dinsin sensizliğin derin ve tarifsiz acısı... Sana bir an önce kavuşmak istiyorum, Seni çok seviyorum babam! Ağırbaşlılığını, dürüstlüğünü, kibarlığını, Tatlı sözlerini, dik duruşunu, ince ruhunu, Asaletini, adamlığını seviyorum, Seni çok özlüyorum babam, Bizlere sarılmanı, bizleri öpmeni, O mutlu günlerimizi özlüyorum.... Babam! Canım babam! Canımdasın babam! Ruhumdasın, Kanımdasın, Atan kalbimdesin, Aldığım nefestesin, Yediğim yemekte, İçtiğim sudasın, Sen bendesin babam! Bende yaşıyorsun! Son nefesime kadar da yaşatacağım seni! Ölüm sana yakışmadı babam, Yakışmadı! Vecdi Murat SOYDAN 16 Kasım 2012- Saat 03.40 Antalya-Lara |
Selam ve sayğılarımla.