fikrimin sonbaharları...
ve… senden başka bir sen daha var içimde aklımın dağınık çekmecelerinde başucu kitabım yakıp yakıp söndürdüğüm sayfalara kazınmış adın… yağmurun sesinde dağılıyor harflerin aralandıkça dudaklarım ürkek ve asi kayboluyor tapınaklardaki ilahi müzik sesi kulaklarımın tenhalıklarında çınlar bir kadın sesi salondaki aynı tabloda hayal ve gerçek arasındaki uzaklıkta mabedimin kör kuyularında yaşlanır zikrim fikrimin sonbaharlarında dökülürken gözlerim… sesin sesime bürünürken İstanbul kadar sana benziyorum sokak lambalarının altında ellerimin arasında erirken ateşten cürmün dün topraktın bugün kül biraz kış biraz bahar nem varsa bana kalan her şeyim toprak biraz sen biraz ben bir/iz biz aynı tende vurgun yemişiz dalgaların terinden… ölümü her kuşandığında bileklerim beyaz kağıtlardan tabut yapıp kelimelere seni anlatırken mavi atlaslara kefen biçerim gözlerimin koylarına kirpiklerim yeşilden bir türbe gece kendini bölerken amin der melekler üzerime yürür kurşundan neferler hasretinde kırılır kalemler… ruhun ruhumdan okunuyor y o l a r k a d a ş ı m sesin sesime dokundukça bir yığın kelime bırakıyor kucağıma aklım firarda dışarıda kaldırımlara çarpan rüzgar ne vakit tutunsam savruluyorum İstanbul kadar boğazımda kız kulesinden zaman büyürken gözbebeklerimi yırtan amansız sevdan kandilleri yanar mevsimlerin elimde adresin kim bilir şimdi neredesin... bırak dağınık kalsın bu gece sesin İstanbul koksun memleketin üşümesin şiirin bırak dağınık kalsın başım dönerken küllerinden doğsun bu şehir… (( hüzün )) |
saygılar...