YAĞMURSUZ TOPRAKŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Saçları yağmur kokuyordu
teni toprak çok sevdim onu, kokusunu...
şemsiyesiz gezdim ruhunda
yalınayak koştum caddelerini köprülerinde avazım çıktığı kadar haykırdım sevgimi peçete kullanmadım öpüşürken parfüm sıkmadım sevişirken biz makyajsız boşalttık özümüzü BİZ olurken annem olsaydı da deseydi; "kalbinle değil, beyninle sev kızım", diye ne annem ne de beynim yokki kalbim vardı sadece, ben de onu verdim sade’ ce çatal bıçak kuralı yoktu masamızın besmelesiz oturmadık hiçbir sofraya bardağımız hep yarıya kadar doluydu midemizden önce ruhumuzu doyurmak tek tutkumuzdu isyan etmeden baktık dipsiz kuyulara ipimizi kimseye dolamadan indik karanlıklara el ele tutuşunca geçiyordu tüm yaralarımız sancılarımız diniyordu karışınca birbirine yazgımız Babam olsaydı da deseydi; "aynı kutuplar iter birbirini, geri dur kızım",diye ne babam vardı nede zıt düştüğümüz bir yön birbirine nasıl iterdim onu söylesene koparmadan kokladım tüm güllerini buselerden taclara boğdum kimselerin iz süremediği unutulmuş eklemlerini ensesindeki gül demetini diz kapaklarındaki yasemini yudum yudum içime işledim cennetten bir bahçe indiren nefesini Onu sevmek kokusuyla yağmurda toprağı ciğerime çekmek gibi Onu öpmek denizin dibinde soluk soluğa ayağımı kuma gömmekti şimdi nefesim gitti Sevmiyorum Ben/Sen/Siz/liğimi biri olsaydı da deseydi; "toprak yağmurla güzel kokar, ayrılmasınlar" diye kimsem yokki yağmur duama amin deyip toprağa gömebilecek beni Gülşen Mavi |