Düşlerimde ki gel , git' ler...
Bir martı uçuyor gökyüzünde salına salına,
Bir çiçek dalından hunharca kopartılıp sevgiliye veriliyor, Sahilde çocuklar çakıl taşlarını sektiriyorlar denizde, İğde ağaçları yapraklarını döküyor kaldırım taşlarına, Kalbim hızla çarpıyor, İçim içimden çıkacak gibi çarpıyor, Sen belki geleceksin diye delirmek üzereyim... Kol saatimin gösterdiği tüm zamanı, seni beklemek için değerlendirdim... Tek bir saniyesini boşa harcamadan... Şimdi kapı çalsa,içeri girsen, İnan hiçte hazırlıksız yakalanmam sana... Çaydanlıkta çayın hazır, bardaklar masada, ve kül tablası senin oturduğun koltuğun yanıbaşında hala... Hazırım.! Ve seni bekliyorum... Gitmeden evvel aldığın mavi kazak sırtımda, ellerinle ördüğün atkı boynumda sımsıkı dolalı... Dört mevsim çıkartmıyorum da... Gelirsinde hazırlıksız yakalanırım diye... Zaten gelirsen görürsün... Kapının önünde çıt çıksa, hemen ardına saklanıyorum... Gözlerini kapatırdım ya iş dönüşü sen eve girince... O an’ı yakalamaktı amacım... Seni bilirim, Vakitli vakitsiz iş yapmaya bayılırsın... İçtiğim sigaramın son nefesini tam çekmek üzereyken kül tablasında söndürmeyi, kuruyemiş yerken kabuğunu soyup, bana verecekmiş gibi yapıp, ağzına atmayı... Yazın ayağına boğazlı çizmeni giymeyi, kışın çorapsız dolaşmayı... Beni asıl delirten, kudurtan, şu an yanımda olmayışın... Telefona bakıyorum, çalmıyor. Ne bir çağrı ne mesaj... ’Bir bardak su getir’ diye sesleniyorum, aslına bakarsan su içmek değil maksadım, seni sınıyorum ordamısın diye... Bir günde elli bardak su da içmez ki insan.! Yalancıktan hasta olayım diyorum, belki gelirsin diye ateşim çıksın istiyorum, karnımı tuta tuta öksüreyim, ince hastalığa yakalanmış gibi yapıp, başımı ellerimin arasına alayım, ağlayayım istiyorum... Düşünüyorum bunları ve vazgeçiyorum... Yapmacık çocukca şeyleri sevmezsin bilirim... Evimizin şımarık çocuğu sendin. Bana mı kalmış şımarmak... Bir evde zaten bir tane yetiyordu... Peki; ya ben; ya ben ne olacağım ? Seni özlemek yok, hastalanmak yok,şımarmak yok, sarılmak yok...! Kapıları beklemekten, çalacak diye telefon gözlemekten, karanlıktan korkuyorum... Aslında ben seni kaybetmekten korkuyorum... Görüştüğüm arkadaşlarım, ’Boşuna bekleme,gelmez diyorlar’... Bir bakarmısın şunların dediklerine, güya beklemeyecekmişim seni...! Gelmeyecekmişsin çünkü sen... Hıh...! İnanmam.! Boş laf bunlar... Sen ; Sen beni sonsuza dek terkedebilirmisin ? İçinde benden kalan kocaman bir boşluk hissetmezmisin? Aptal işte bunlar.! Anlamıyorlar... Ama, ama sende bunca geçen zaman içinde, bir telefonda açsan olmazmıydı? Haklısın... Kızgınız birbirimize, birazda darğın... Beni sensizlikle cezalandıryorsun... Ancak sencede bu kadar yetmez mi? Ben aldım dersimi, ezbere çektim bile... Daha fazlası beni diri diri öldürmeye teşebbüs’e girmez mi? Ardımızdan bir çokta dedikodu ediyorlar... Sözüm ona sen birini sevmişsin, aşıkmışsın, ve güya onun evinde her gece sevişiyormuşsun...! Biliyormusun? İçim acııyor, burnumun direği sızlıyor, yalan da olduğunu bilsem bunların... Dedikoduları azdırmadan çarçabuk dön.! Yanıma gel, karşıma geç, ve ’Yok öyle bir şey, beni merak etme iyiyim ben, de, anlat.... Sana inanırım bilirsin, alın yazğım bu... Orda burda benim için, ’ Bu kız için dağ gibi adam kafayı yedi’ diyorlarmış... Aldırma sende, boşver... Kafayı yemedim amma, bu aralar hiç olmazsa gelsen, fena olmaz... Elalem beni deli sanıyor, bu aralar gelsen bana, hiçte fena olmaz... |
çok çok beğendım
kalbi tebrıklerımı bırakıyorum