Ç İ R K İ N İ M ! . . .
Dokuz ay rahim diye yüreğimde barınıp,
Efsunlarla doğmuşsun ey sevdamın kadını. Sen doğunca hattatlar nazarlardan erinip, “Çirkin” diye yazmışlar kimliğine adını. Üç aylık bebecikken gıdığına yanaştım, Sultanı andırırdın saltanat kundağınla. Evvel zaman içinde kurbağaya dönüştüm, Öpsen uyanacağım imanlı dudağınla! Bir yaşında göz ucun, gözüme kırptı diye, Gönlünün sarayına hünkâr oldum sanmıştım. Sütünü emzirirken alnından öptü diye, Göğsünde uyuduğun annenden kıskanmıştım. Üç yaşında yeşerdin, yedisinde boy verdin, Sensizlik hasadında boy vermezken ekinim. Gülüşünden gebedir, bülbüllere soy verdin Gözlerin Hüma kuşu, kime çektin Çirkinim? On dördünde aşkınla meczup düştü bu yürek, On beşinde düşürdün mecnunlar meydanına. Çalab’ıma yalvardım yüz görümlük diyerek, Karun’un hazinesi asılsın gerdanına. Topuğunun altına, duvağının teline, İsmini yazdıracak yeni yetme gelinler. Entari niyetine çuval tak da beline, Kıskançlıktan çatlasın Prenses Karolinler! Yorgan diye üstüme örter misin ben’ini, Şu gariban başımı dizlerine sürünce? Balçıkla sıvayayım o mübarek tenini, Gücenmesin sevdiğim Güneş seni görünce! Say ki Kamber’den çaldım Arzu kızın resmini, Say ki Yusuf’a döndüm Züleyha kuyusunda. Gözyaşımla kazırım bulutlara ismini, Tonyukuk oluversem Yenisey kıyısında. Sonsuzluk nakkaşları seni işler daneme, Kâbe’min örtüsünden yaşmağında nakışın. Gözbebeğin kıyamet kopartacak sineme, Fatıma tül Zehra’dan miras kalmış bakışın. Saçların merdivendir Güneş’e tırmandığım, Kirpiklerin sazıma mızrap diye tutunsun. Bin yıldır kaşlarına ırgat diye konduğum, Derdiyok gurbetinde Zülfüsiyah Hatun’sun. Velican’a can olup, nâme yazsam Metris’ten, Hücreler kâğıt olsa, parmaklıklar kalemim. Bana neymiş Anna’dan, bana ne Beatris’ten, Benim adım Kürşad’sa; Konçuy benim âlemim! Sen ki Ferhad’a Şirin, Nazımlara Piraye, Sen ki Tahir’e Zühre, Cemillere Büseyne. Sen ki Yavuz Sultan’ın kapısında cariye, Leyla diye üflenmiş İmam-ı Hüseyin’e. Sen Ay Hanım oldukça, ben Urungu kesilsem, Asena bakışlarda yaşatsan Bogaç’ımı. Saçını urgan bilip Mansur gibi asılsam, Gönlünün mabedine kursam darağacımı. Dağ, dağlığından aciz; bakındıkça omzuna, Yaprağı kıskandırır gözlerinin yeşili. Beş bin yıldır Helenler pusu kurar gamzene, Yanaşmandır kapında Truva’nın Aşil’i. Sen ki Hüsnü Bala’sın, kalbindeki Ruşense, Kaya Kız’ın rüyası del ederken Ahmet’i. Sultanlar yürüyorken baş eğmek edeptense, Eğilsin Afroditler!.. Eğilsin Nefretiti!.. Kibrit kutusu kadar tabutlara sığarmış, Ayağının ucuna yüzünü sürmeyenler. Deli Dumrul deliymiş, Sağır Sultan sağırmış, Veysel’e kör diyorlar kalp gözü görmeyenler. Kırk akçe etmiyorken kırk devran melikesi, Dudağın mücevherdir âşık adlı sarrafta. Romeo’nun boynuna Julyet’inin lekesi, Bana seni sorsunlar, sorgucular Araf’ta! İbriğinden bir damla su dilenen karınca, Kül kadar küfesiyle su taşır okyanusa. Deli gönül Taptuğ’un dergâhına varınca, Balım Sultan olursun içimdeki Yunus’a… Sen ki; Mesim’e Eprüz, Necip’e Telli Senem, Keloğlan’ın kalbini Cankız’a çalacaksın. Sen ki; Garip aşkların aynasında Şahsenem, Malkoçoğlu görünsem Aybige olacaksın. Leyla’nın aşkı ile yanarken içi Kays’ın, Götür beni sevdiğim; Selenge’ye, Tuna’ya. Sen ki Ömer’e Zeynep, Manas’a Kanıkay’sın, Gevher diye yollanmış Hazreti Mevlana’ya. Atmış bin taş taşırım kinimin Mina’sına, Bilal’in gözlerinde recmedilsin Ümeyye. Abdestin bismillahtır şehadet kınasına, Ey şehadet şerbeti içip giden Sümeyye. Sen ki Terken Hatun’sun Melikşahî mührüme, Tanrıkut Oğuz Han’a Ulu Hanım Göksel’sin Karanlık gecelerde doğacaksın şehrime; Diz çök hele sevdiğim, ay omzundan yükselsin. Kirpiğin yelkovansa, zaman seninle dursun, Kaybolmuş akrebinin sapağında ben varım. Bir sabah gül yüzünü yıkama ne olursun! Kaşına bağdaş kurdum, çapağında ben varım. Kâinatla ruhunu etseler mukayese, Rest çeker gözyaşların Sakarya Irmağı’na. Ayağının tozundan tırmansam Erciyes’e, Yüzük diye takılsam şahadet parmağına. Sen ki Emir’e Sümbül, Varaka’ya Gülşah’sın, Bakışın çıkmaz sokak, kaybolsam sokağında. Ey dikeni olduğum nazarımda gül şahsın, Kıyamet üflenirken can versem şakağında. Sen ki Âşık Emrah’ı abdal eden Selvihan, Asuman ağacının Zeycan adlı dalısın. Malazgirt dönüşünde diz vururken Alparslan, Selçuklu çadırının Selcen’i olmalısın! Roma’ya Düşes olsan andırırım Neron’u, Sen ki Mahmut’a Elif, Bayram’a Güldâne’sin. Kıyamazsın Çirkinim, soğuksa Eminönü, Açıver kollarını güvercinler tünesin. Kader, ekmek banınca düşlerimin kanına, Neyleyim bedenimi şah etseler Babil’e. Sen uçmağa varırken, uçam diye yanına, Kanadından tutunup yalvarsam ebabil’e. Kaderimiz yazılmış; ayın’la, kaf’la, şın’la, Kalu Bela’dan bağlı göbeğim göbeğine. Musallam koynundadır yıkarsın gözyaşınla, Kefen diye sar beni gözünün bebeğine. Sen ki kara yazınla kapkaranlık gecede, Kara karıncacığın kaşındaki siğilsin! Cüceler cücesisin cürmün ne ki hecede! Rabbimin huzurunda nokta bile değilsin! Neyleyim sevdiceğim pirim bâdeyi kesti, Kalbinin kıblesini tavaf ettim huzurla. Hançerî’miz Hazar’dan almış ise abdesti, Davran hele sevdiğim, seccademi hazırla! #Hançerî | 2012 Anadolu’da nazardan erinip güzellere ÇİRKİN demek adettir. Bu bağlamda yaşanmış veya efsaneleşmiş isimlerin adını tapşırarak hazırlanan ÇİRKİNİM adlı destanın bir özetidir... |
32x4= 128 Mısra ....? nasıl yazdı bu kadar uzun şiiri...?
Yorum yazmak mı, yazdım dersem yalan olur.
Saygımla...
kadiryeter
w.edebiyatdefteri.com/siir/658969/c-i-r-k-i-n-i-m-------
Serdar Akkoç (SerdarAkkoc)