efsunsuz şehirel yordamıyla yakaladık aşkı tüy gibi yumuşaktı aldandık sımsıkı tuttuk bilmeden ne menzil bulabildik ne demlenmiş ölüm gelir mi sanırsın sanki gözlere inmeler inmeden efsuncu baba bu kurban çalıntı kırmızı kanlarına ınanma mahpeyker celp’leriyle geldim ocağına böyle kalsın ışıklarım sakın ola açma bir defa ölmeli aşk’a ilk ölenin olmalı sevda su başında engerek bu filiz daha büyür mü ölümden de öteye ölünür mü dallarda asılı kavuklar cesetler utangaç yazılar belli oluyor kara alınlarının tam ortasından benim çizdiklerim bile toplanmış kalem uçlarından şehirler ölü sevdadır diye sevişiyorlar arlanmadan aşk’lar kalkmış çoktan musalladan bir daha yeller esmez bu kavaklardan |
Sizin bu dizeleriniz altına çok sevdiğim bir alıntıyı yapıştıracağım çünkü bu dizeleri okuduğumda aklıma o geldi...
"Yoldan geçen yabancı! sana nasıl istekle baktığımı bilemezsin,
Sen aradığım erkeksin, ya da aradığım kadın, (sanki bir düş görüyorum.)
Bir yerde, tatlı bir yaşam geçirmiş olacağız seninle,
Herşeyi hatırlıyorum, hepsi yeniden canlanıyor gözümde, yanyana yürüyoruz,
akıcı, sevgi dolu, içi dışı tertemiz, olgun,
Benimle büyüdün sen, küçük bir oğlan ya da küçük bir kızdın benimle,
Ben yemek yedim seninle, ben uyudum seninle, senin vücudun senin olarak
kalmadı yalnızca, benim vücudumu benim olarak bırakmadı yalnızca,
Gözlerinin, yüzünün, etinin tadını veriyorsun bana, birlikte yürüyoruz,
karşılığında sakalımın, göğsümün, ellerimin tadını alıyorsun,
Seninle konuşmasam da bir şey değişmiyor, tek başıma oturduğum, ya da gece tek
başıma uyandığım zamanlar seni düşünüyorum,
Bekliyorum, seninle gene buluşacağız, kuşkum yok bundan,
Seni hiçbir zaman yitirmemeye bakıyorum yabancı..."
Walt Whitman