DÜN aKŞAM
İki biraya yenik düştüm dün akşam
Masamda bir uşşak makamı vardı Bir de hüzün Gecelerden öylesine bir geceydi işte Binlerce yıldız göz kırpıyordu Zifir karanlıkta ben el yordamıyla yürüyordum Sessizlikte korkumdan şarkılar söylüyordum Kadehimde de bir yakamoz parlıyordu Ve ben kendimi onun içinde buldum Yerlere saçılmıştı bütün anılar Hepsi bir çarkın içinde dönüyordu Cebimdeki bütün heceleri tüketircesine Aslında yazmak istiyordum Ama gözkapaklarıma söz geçiremiyordum Kaybolmuştum ben, nerdeydim? Bir martının kanadında belki Belki bir serçenin gözbebeğindeydim Bir rüyanın koynuna mı dalmıştım Öyle arsızdım ki dün akşam Hayattan çok şeyler istedim Bu çılgınca isteklerim için Kendimi öylesine kaptırmışım ki Sonra kendimi alkışladım… Yosunlar azar azar duvarları aşındırıyordu Yüreğimle o duvar arasında bir benzerlik var mıydı? Duvarımdaki o şeyler canavarlaşan yansımalar mıydı? Bana mı öyle geliyordu? Sonra bütün sesler sustu… Sessizliğin sesi ve ben yalnız kaldık… Beraberce araftaydık… Saymadım kaç yıl geçti Gökyüzünden bir hüzün ineli Dalından kopan bir sonbahar yaprağı gibi Bir sağa bir sola salındı İndi, indi… Yere düşecek sandım Yavaşça yüreğime düştü. Etraf çok karanlıktı İrkildim Korktum Ürperdim… Dün akşam ben bende değildim Bilmiyordum ben nerdeydim? Şükran Demirtaş |
şiiriniz çok güzel ve sürükleyici olmuş..
devamını diliyorum ve bekliyorum..... yüreğinize sağlık.