Taif Uhud'dan da Beter
Ey Taif!
Ebedi ve ezeli sevgiyle, Toprağına ayak basan Rasule, Niçin kol kanat olmadın? Bahtsız müşrişlere, kandın. Yürekler dağladın yaktın. Boynu bükük durman, Yakışır mı Sana? Sen, gönül pınarı, Şeyma’ın diyarısın. Soruyorum bu ruhumun bir feryadır. Cahil cesaretini alem tanır. Göz yummak neden? Ey Sakifler! Bahtsız putlar, Süslü elbiseler, İnkarcı katı yürekler, Sizleri musibete itip sürüklediler. Bir övgünün peşinde ömür törpülediler. Fahr-i âlem Efendimiz s.a.v. Taif’e gitmeye kararlıydı. Sevgi güneşimiz. Ezel sırlarının şahidi, Nura götüren Peygamberimiz, Bir ümitle gelmişti Taife. Eşrafın kapısını çaldı. Bir yürek aranıyordu. Taif’in üç büyüğü vadı. Üç kardeş, huysuz ve yüzsüz. Caydırıcı her şeyi söyliyorlardı. Şunların nankörlüğüne bakın. Dediler ki: ‘Anlattıkların yalan, Sen peygamber değilsin. Senden başka, Allah peygamber gönderecek Kimse bulamadı mı? Bu iki şehrin, Büyükleri ne güne duruyor? Sen Kebş oğullarından emzirilen Bir yetimsin’. Sana itibar etmeyiz... Onların, Alay dolu konuşmalarından, Hz. Zeyd endişe etti, soğudu eli ayağı. Rengi kaçtı, çözüldü dizi bağı. Büyük Peygamberin, ümitlerini kırdılar, Üstelik alaya aldılar, büyüklük tasladılar. Yollarda taş sağnağı, Nereni savunacaksın? Atılan taşlar, yuha çığlıkları. Kan revan içinde, kalıyor Peygamber. Bu acımasızlığın, zulmün uç nktası. İki garip yolcu kanlar içinde. Efendimiz, Takatsız kalarak yere oturdukça. Taş atıp yuha çekenler, Yok mu? Öylesine zalimdiler, Mekke müşriklerinden beter. Bilmem nasıl dayandı buna gökler, Bunu nasıl çekti yerler? Bir görseydin Zeyd’i, Nur etrafında pervaneler gibi. Bütün gücüyle, Efendimizin etrafını fır fır döner. Taşlar değmesin diye Rasule. Siper eyledin canını, son Peygambere, Ey! Kutlu sahabi Sevgin ne kadar çoktu. Rasüle Ekreme, Seni unuturmuyuz asırlar geçsede. Güzel Rabbim! Habibinin, Sevgisini doldur kalbimize. Ey Sevgi güneşimiz, Ey üzerimize doğan ay, Bu şehirde senin acın varken, Yaşamak bize zor. Yürekler yanmış tutuş olmuş kor. Amine hatun yoktu ki seni kucaklasın. Abdullah görmedi, nasıl cezalandırsın. Kırılsın Sana taş atan eller. Utanmaz mı bununla tarihler. Ey Şefaatcımız! Senden akıyor nuru letafet, Bir yanında var Arş’a kadar azamet. Lütuf sana, ihsan sana, Alemlerin göz bebeği, Ey taze duygularla sevilen, Şerefli Nebi! İşte orada, Sevgi dolu kalbini Dönerek Beytullaha, Mübarek ellerini kaldırdın, Yüce Allaha ‘’Allahım! Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, Halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana Arz ve şikayet ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi! Herkesin zayıf görüpte dalına bindiği, Biçarelerin Rabbi sensin. Sensin benim Rabbim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı? Yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı? Allahım! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, Belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları Göstermiyecek kadar geniştir. Allahım! Gazabına uğramaktan rahmetinden uzak kalmaktan Karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salaha kavuşturan İlahi nuruna sığınırım.Rızanı dilerim.Sana iltica ederim. Bütün kuvvet, her kudret ancak senindir, Ya Rabbi’. Rabia oğulları, Dikkatle Resulullaha bakıyorkardı. İçlerinde merhamet duygusu kımıldadı. Kötü muameleye üzüldüler. Köleleriyle bir salkım üzüm gönderdiler. Büyük Nebi, getirilen üzümü, Besmeleyle yemeye başladı. Addası, bir merak sardı, Nihayet kalmadı sabrı. Sordu: Sen Peygambermisin? Fahr-i âlem Efendimiz Buyurdular evet. Addas, Sen Hak Peygamberisin Uzat elini öpeyim, Dudaklarım nasiplensin. İncil’de Tevrat’da okudum seni Davet et dinine beni. Çicekler baharı nasıl beklediyse Öyle bekledim seni. Zalim şehvet perestlerden bıktım; Kurtar beni. Utbe ve Şeybe bu manzarayı.. Kin dolu bakışlarla seyrediyordu. Dediler: Ey vah! Köle elden gidiyor..... Bakın bu bir ilahi cilve, Nasıl sultan oldu bir köle. Fazla bir süre geçmemişti ki, Gördüler ki, Bir beyaz bulut, Peygamberi sıcaktan koruyor. Boşa gitmez, etsem bir yemin. İçindeydi Cibril-i Emin. İsyankarların yaptıkları, Elbette Allaha malum. Şerefli gözeticiler, geldiler oraya. Selam verdiler, Rasulü Kibriyaya. Emret, Ey Allahın Rasülü! Vakti saat geldi. Şu dağları, onların üzerine devireyim. Hatemül Enbiya buyurdular: Güzel Rabbimin, Tevhidiyle buluşsunlar. Hayır, kahrolmasınlar, Nesillerinden gelecektir müminler, Allahım! Taif halkına doğru yolu göster. Kederli ve elemli,Taif zülmünden, Mekke’ye dönerlerken Batnı Nahleye, geldiler gün batarken. Cenab-ı Hakkın, huzuruna durdular. Efeendimiz imam, Errahman suresini okurlar. Hikmetinde süal olmaz. O esnada, gelmişler ya! Dokuz kişi hazır cinlerden, Hayranlıkla dinliyorlardı, Kur’an-ı Peygamberden. Onları, namaz bitince. İmana davet etti Rasül, Hak dine girdiler teretsüzce. Kur’an-ı cinler, dinlediler, iman ettiler. Dağlar Kur’an-ı işittiler, İnlediler. Daha zalim kim vardır? Kulaklarını tıkayıp kaldıkları küfürde. Karanlıklara gömülmüş beyinler. Taştanda katı İnkarcı yürekler. Kur’anın,Kabenin, Peygamberin, Kıymetini bilemediler, bilemediler. Taif / 1402 H. Ali Kılıç Kakiz |
sevgiyle selamlıyorum.