hiç bu kadar uzun yazmamalıydım
sözler savrulurken uçurumlara
rüzgarsız, hacimsiz ve sevimsizdiler boyandı gözler hedeflere tek bir renk dahi göremeden figüranı olduk kendimizin bize biçilen tüm roller anlamsız mucize arayan ucubeler hiç farkedemeden her yeri taradılar sanki ve yanlış yollar işaretlenmiş başlar çoktan eğilmişti biraraya gelemeyen iki yakasıydık vasati cümlelerin biz bir kabile var civarda dilini bilmediğim ve içimde bir isyan kimselere tarif edemediğim kırılacak tek bir dostum yoktu üzülsem mi? sevinsem mi? bir türlü karar veremedim ah bu yalnızlıklar kendimden şüphe eder oldum ikinci bir ben bulsam kavuşamayacaktık vuslatlara aynı günü tekrar yaşamak mümkün mü soruyorum aynı günü tekrar yaşamak ve aynısını düşünmek mümkün mü acaba... düşürdüklerimiz var topladıklarımız yürürken bu yollarda bir saniye olsun razıyım haydi dön dönebilirsen geriye önce düşünmenin gerekliliği lazımdı ondan önceyse neden düşünmediğini farkedebilmek her anı satabilmenin derdinde öyle bir telaşeydi ki boş kalmanın soluğu ensesinde her daim tüccarların sen sen ol her anını pazarlayan ucubelere gülme sakın! tek dertleri kendisiyle başbaşa kal(a)mamaktır onların ve gözler ve burunlar ve diller aracısı olur en sefil pazarlıkların ve o gözler ve o burunlar ve o diller uzuvlarıdır artık kendinden kaçmaların oyalanmanın binbir türlü yolunu bulupta yine de kaçamamaktı kendi sefaletinden bu oyalama hayatlar gözleri boyama faaliyetlerinde hiç yorulmazdılar inan buna nolursun... beraberliğe razı iki takım gibi sadece geriye ve yana pas yaptık bundan daha sıkıcı bir doksan dakika hiç yaşanmamıştı kelebekler konamazdı çiçeklere öylesine korku dolu kanat çırpa çırpa can verip kârdayız sandılar... yazık... ellerde tabletiyle androitler zamanı katletmenin aracıydı kendimize parmağını cebinden kaldıramayan telaşeli ve boş bakışlı gençler her mesajın ardından derin bir ohhhh çekiyordu... böylesi bir savurganlık tarihte görülmemiş artık zirvesindeydik uyur gezerliğimizin... en verimli ve en anlamlı vakitler uykudaydı hiç sıkılmadan hiç değilse dinlenerek.. mide bulandıran karınlar koca dağlar gibi fırlıyordu ileriye merdivenlerinde yükseldikçe yalancı zirvelerin ve kibir yüzlerde taş kesiliyordu hiç bu kadar emin olmamışlardı kendilerinden... 26.07.2012 |