elefanya
soğuk duvarların arasındaki pencereden
baktığım iki çınar ağacı vardı zaman o kadar eskiydi ki zaman sanki hiç akmıyordu mevsimlerden, turuncuyla karışık buruk bir yeşil gövdelerin ezildiği kahve ayak altlıkları, tabanlar ezil ezil içimin titrek kırılgan dallarıydı mevsimin yaprakları; organları içli içli oh çekerken, çatık kaşlı solgun üvercinler kanatsız alemlerin uçsuz bucaksız delikanlısı ben bilinmeyen ormanların en vahşi kaplanı elefantlar ki bir tek o diyarda böyle adlandırılırdı elefantlar, bozkırların güneşle buluştuğu mersin a-gonyalarında içimde öksüz soruların hiç tınılanmamış cevaplarında kulaklarım; kulaklarım elefanya’nın en büyük kulakları çıkmaz dalgaların üzerine serildiği bir yarım ay gibi, göller; yeşil bulanık ah esmeralda, beni sen bu diyarlarda bıraktın uçurum uçurum sessiz bir dönergeç gibi. 07.01.2019 |