KOKU
Mandallanmış, çamaşırlar esen yele.
Kokusu tüm mahallede, çiçek satan kadın gibi. Bir dal lavanta, belki de portakal çiçeği... Çamaşırlarımızın her hali ,bizsi. Güneşle danstan sonra ,kıyamazsın giymeye Kırışık, yüz sürülmüş bahara. Gel, dolan koynuma... Bayramları anımsatır çam kokulu kolonya. Tüm elleri öper; para bekleyen çocuk gibi. Bir tutamında irem bahçeleri gizli... Konuklarımız; kulaklarımıza gelen seslerimiz. Özenle, en güzel köşelere sığdırdığımız Karışık, ağırlama ve uğurlama... Gitme, otur biraz daha yanıma. Taze koparılmış toprağından; çimen kokusu Vedaları, kulak tırmalar limandan kalkış gibi. Ruhumuzun göz rengi, çimen yeşilimiz, Ahunetini her yanına saçtığımız, Her dalında yeşilin en derini. Karışık bir kır çiçeği arada, Gel, ban kanıma... Kavrulmuş kahvenin kırk yıl kokusu çıkmaz. Falın, kavrulmuş tanelere gaile Arap bacı eli değmiş gibi. Kaderimizi nakşetmişler kahvenin tonlarına Değiştiremeyiz ki, kul biçare. Sadece bak ve dinle... En derininden, Gel, kan bana... Ah bu rayihalar Ki,hepsi içimde birer ruh Senden yayılan bende bulanan |