UYANIŞuzanıp güneşe sonra gülümsemek vişne renkli sabaha üzgün sokakları taşımak şehrin kalbinden boşaltmak hüzünleri guruldayan karnından sen yarı uyanık düşerken güne ipek mendil sallamak begonvillerin sarktığı balkondan belki de bilmiyorsun arkandan bir top sardunyanın açtığını duvardaki ağlayan tablonun kıpırdanışını yürüyen rüzgârı öpen perdenin, nazlı salınışını ve günler aylar sonra ... ilk kez tebessümle bakan yüzü şipşaklayan aynanın haykırışını şimdi git akşam yine gel nil yeşili bir gözlükle, çilek tadında şarkıyla uzat yorgun ayaklarını, esmer tenli sehpaya cezayir menekşesi kirpiklerini perdele yüzüne uyu... yere saçılan cam kırıklarını havada uçuşan boşta kalan sözcükleri halıda kuruyan gözyaşı tozlarını süpürüp sileyim yarasa kılıklı birkaç ayrık otunu çekip aramızdan alayım bak yüzüme yorgun karanfilim, taşlı kaldırımlardan yuvarlanan kasıklarımda amansız çile... ensemde aklımı titreten siyah pelerinli gölgeler dudağımı yırtan orman çalısı... ya ölmeli ya yılana sarılan kollarımı çözebilmeli sihirli bir değnek lacivert atlasta mor iğne ve Tanrı’nın gür sesi sus! sus da...dinle göğün merdivenlerine tırmanan duayı... yerde üç saksağan, parçalanan köknar kanayan iğde ağacı, yaprak savruntusu sonsuzluğa uzanan çığlık... ..... yine de üzülme cepte kutup yıldızı, ufukta dolunay ayaklarımızın altında çırpınan deniz hatırla bu ilk değil sancılı şafağın bağrından doğuşun saçlarını okşayışım, alnını perdeleyen zılâl-i sütümle silişim dilinde böğürtlen tortusu, dudağında elma acısı toprakta çim kokusu, dalda kuş cıvıltısı gamzelerinde hasırdan sepet haydi bırak kendini... bırak da annen yere saçılan hıçkırıklarını toplasın... ayşe uçar 09/07/2012 |