ÇÖL CEYLANI
Nasıl anlatsam bilmem, sanki kömür karası,
O saçlar ki içime kokusunu saplardı. Dudaklar nar bahçesi, yanak elma yarısı, Güle; gül dedirtmeyen gülen bir yüzü vardı. Eser ya güz rüzgarı, eser ya serin serin Tarifi tarifsizdi içimdeki hislerin Gökyüzünü sevmekti, dalmaktı derin derin Mehtapta silüeti, güneşte izi vardı. Gökte bulutlar bile yanardı ateşinden Hele ki bir baktı mı, ok fırlardı kaşından Sanki dağ rüzgarları esmişti genç başından, Tepeden tırnağa dek işvesi nazı vardı. Ve bir gün hiç bakmadan ardında kalan ize Bütün umutlarımı topladı bir valize Oysa ki ne yeminler ettik birbirimize, Korkarım ki yarimin birinde gözü vardı. Bir hüzün bestesine dönse de dileklerim Yıllarca penceremde çürüse dirseklerim Umudumla başbaşa bir kor olur beklerim, Döneceğim demişti, bana bir sözü vardı. O gitti tüm mevsimler hazan yaprağı giydi O gözümün bebeği, canımın can eviydi O kızıl kırmızımdı, o hüznün aleviydi, Yüreğimde ateşi, içimde közü vardı. Gonca gonca aşkına açılmışken her yanım Güz vurmuş bağlardaki yaprak sayıldı canım Bir umudun peşine düşmüştü çöl ceylanım, Bilmem ne renk baharı, nasıl bir yazı vardı? Ve yıllar sonra bir gün, bir sabah seherinden, Çıkıp geldi ceylanım düştüğü çöllerinden. Sanki içim dağlandı doksan dokuz yerinden, Nasılda sıkı sıkı tutmuştu ellerinden, Canımın can özünün yanında kızı vardı. Bayram Mecit |