İhtiyaryağmurlu bir günde durakta görsek ilkin. elinde o vergi iade zarfıyla… ite kaka doluşsak homurtuyla çalışan halk otobüsüne. ve yer vermesek hayatın tüm yükünü eskimiş bir bastonla taşıyan o adama. belki sadece inerken, dikkat et baba otomatik kapı çarpmasın desek. gülümseyerek inse açılan kapıdan zoraki adımlarla. bir müddet ardından baksak taki o ve biz şehrin karmaşasında kaybolana dek. sonra başka bir gün; sabah ezanlarıyla girdiği ekmek kuyruğundan dönerken görsek o eskimiş kalın paltosu sırtında. engel olamasa öldüren öksürüğe filesindeki ekmeği ulaştıramadan bekleyenlerine yenik düşse öldüren soğuğa, öksürüğe ve çileye, biz yine halk otobüsünde, yetişme çabasında işlerimize öyle ya hayat devam ediyor sen olmasan da. nefesten buğulanmış camları silerek baksak. göremesek yüzünü. ve belki açık kalmış gözünü yüzükoyun asfaltlara kapanmış adamın… ah vah lar yükselse halk otobüsünün müdavimlerinden, kim acaba? Kimi kimsesi yok mu bu adamın? Ah yazık… ben cevaplasam soruları içimden. her zamanki gibi içimden haykırsam - ben biliyorum kim olduğunu asfaltlara yıkılıp kalanın orda cansız yatan bir toplum aslında yok yok ondanda yakın belki. evet evet ben biliyorum asfaltta cansız yatan sen! sen aslında bensin yani ölen benim. tümü sensin duygularımın hayatımın anlamı sen. sen aslında içimdeki bensin çevremden gizlediğim. sen görünmeyen yanımsın benim. yani sen en fukara hayallerin sahibi. ve sen rüyalarını en taze somunların süslediği ve yüzünde kahır yüklü bir yaşanım izlerini gizleyen. hissettirmeden kimsesiz kalmış acılarını kimselere. yokluğa, aslında var olup da sende olmayana, yani yoksulluğuna gülümseyen. yani sen en hoş sohbetlerin onur konuğu en sade mutlulukların, ve en fukara hayallerin sahibi sen sen aslında bensin yani biziz yani sen aslında aynasın yansıtan ve biz hani derler ya; “aynalara küsmüşüz” bakmıyoruz sana baksak bile göremiyor, görsek bile anlayamıyoruz seni ve anlamlandıramıyoruz tüm bu olup biteni. 22/10/2001 bursa/ Mustafa Tilci |