KÜSKÜN ÇİÇEK
Bu şiirimi sevgili ablam Özlem Pala hanımefendiye ithaf ediyorum. herkesin yüreğinde, yüreğine dar gelen bir sızısı olduğunu bilerek.
KÜSKÜN ÇİÇEK Uzun saçlarım vardı, Ve ellerimde her bayram yakılan kına. Annem sürme çekerdi gözlerime, Sakın ağlama derdi. Ağlama kızım... Akmasın sürme yanağına... Her şeyi biliyordum...Aslında. Çiçeklerin solunca öldüğünü, Ve ölümün ansızın düştüğünü. Sen bakma çocuk oluşuma. Biliyordum işte... Şimdi, Bir küskün çiçek soldu, Kınalı avuçlarımda cansız. Ve bir deprem kuşağında, Çok uzak diyarlara uçuyordun kanatsız. Ağır ağır kayboluyordun sen baba, Ağır ağır yol alarak. Minik kızını arkanda, Sorma canı candan çıkacak. İlk o gün sevemedim çiçekleri biliyor musun? İlk o gün işte baba. Hani yaş dolu iki gözle, bakıyorken tabutuna. Hani göğsümün kafesi dar gelmişti ya yüreğime, Hani gözyaşım defnedilmişti ya kefenine. Oysa, İlk annemden dinlemiştim o türküyü, Başına bağladığında aynı anda iki yemeniyi. Hani elleri koynunda kalakalınca yani. Ve sen! Boylu boyunca uzanınca yere, cansız, Ve sen! Bir noktaya bakınca apansız. Hıçkırarak türküler söylenir mi be baba? Hıçkırarak diyorum baba evet hıçkırarak... Şimdi yaşım on yedi baba, O türküyü söylesem, sesim sana gelir mi be baba? "Gayrı dayanamam ben bu hasrete, Ya beni de götür ya baba gitme. Ateşin aşkına yakma çıramı, Ya beni de götür ya baba gitme." Giden gitti kızım, giden gitti işte, Hem de bırakıp yedi yaşında ağlayan bir gülüşle. Gayrı bana düşen; Yetim bir duruş mu baba? Ve sensiz bir hayata öylece susuş mu baba? Oysa ben, Geriye dönüyordum,yaşım yaşımın üstüne Gözlerimi kapıyordum, en çocuksu bir düşe. Ve biliyor musun baba! Dayayınca sağ elimi, sol göğsümün üstüne, Sen geliyordun içime, sen geliyordun sızlayarak, Sen geliyordun gözlerime, sen geliyordun ağlayarak. Seni düşünüyordum baba yaşım on yedi. Hala seni özlüyordum tıpkı annem gibi. Küskün çiçek yok artık, Saksılardan azat etti onu annem! Ablam bile kurutmuyor defterinin arasında. Saklamıyor zamansız açan yapraklarını. Evet artık biliyoruz, -Küskün çiçek- ayrılığın adı. Oysa biliyor musun baba, Yüreğimi yakan bir sevgin var bende, Artık hiç üşümüyorum... Ama birde özlemin işte, dokunan yüreğime. Dayanamıyorum... Soğuk mermer taşına,siyah bir boya ile, Adını yazdıkları günden beri. Yeşermedi yüzümün masum gülleri... Ve kırgın kaldım alfabenin her harfine. Ve tuksak kaldım hasretinin esaretine. Şimdi benim aslan babam, Altın sütunlu bir saraydasın. Ama kapın mermer, damın toprak. Biliyor musun canım babam, Sana gelmek için neler vermezdim, O toprağı yararak... Babam benim... Hem çok uzağımda, hem çok yakınımdasın, biliyorum. Bazen soluk kadar ansın, Bazen bir düş kadar gerçek. Hani uzatsam ellerimi diyorum. Tutacak gibiyim ellerini. Bazen kilometrelerce mesafedesin, Büyüttüm işte derdimi. Adresini soruyor ak kanatlı güvercinler. Adresin var mı baba? Yüreğimin götürdüğü yerdesin, yüreğimdesin baba! Ve yokluğun kanlı hançer, Her gün öldürmektesin baba. Yedi yaşındaydım, Ve ellerimde akşamdan yakılmış kına, Saçlarım iki yanda örgü. Beyaz kurdele taksın diye annem, Yalvar yakar oldum , o örgümün uçlarına. Bu gün en sevimli halimle varmalıyım dedim babama, En sevimli halimle işte anne,koşup sarılmalıyım boynuna. Baba, biliyor musun? Kınalarıma bakmadan ve dokunmadan saçlarıma, Gitmek hiç yakışmadı sana. Engin Badem -acemişair- |
Koşup sarılmalıyım boynuna.
Kınalarıma bakmadan gitmek hiç yakışmadı sana.''
Güzel dizelerinizi kutlarım.RABATLI