Bir Tablet Üstüne
Bu tablet
Çok yol kattetti Yerin tam da merkezinden... Öyle sıcak, öyle yoğun.... Bu tablet, Gezdi bir hayli Okyanuslar üzerinde... Öyle uzak, öyle engin... Omlet yaptı Spartaküs onun üstünde, Son çarpışmasından önce... Tek şeydi o, Kölelerin olan... Öyle ender, daha değerli, elmastan... Bir kalkan olarak taşıdılar Alman köylüler onu, Yaşça Ortaçağ insanları ama kafada değil... Verimlice kullandı Afrikalı köleler onu, Kızgın göğe karşı şemsiye olarak... Öyle kullanışlı, öyle rahatlatıcı... Kuşandığında silahını Ho Şi Minh, Yalnız değildi... Halkı, eritip bir kapta onu, Tanklar yaptılar, bombalar, uçaklar... Öyle uçucu, öyle uyumlu... Gandi, öz-imgesi olarak sahipti ona, Bakarken kendine aynada... Bir tablet, anlaşılmaz, Ama bilir ner’de durulmalı dünyada... Öyle bilinçli, öyle mütevazi... Duvar kağıdıydı Lumumba’nın, Ofisinde, evinde... Düştü mü güneş duvarlara, Yayılır Afrika üzerine... Öyle kocaman, öyle sevecen... Yarım yüzyıl önce sahipti ona Behrengi, Aras nehri kıyısında, Kılıcı olarak küçük kara balığın. Nere gider, bilirdi onu da... Öyle küçük, öyle ağır... Bir bayrak oldu ellerinde Marks’ın, Avrupa’dan Asya’ya dek... İngiliz Müzesi’nde ne yazdıysa, Farklı değildi ondan pek fazla... Öyle yorucu, öyle tanıdık... Ne yazıyor? Görebildin mi? Ne görebilir Hintli gözler, Hintli eller nasıl dokunur, Şafak ona sızdı mı bi’?.. Eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve aşk! Söylemiyor daha fazlasını tablet, İnsanlarındır gerisi; Spartaküs, Alman köylüler, Ho Şi Minh, Afrikalı köleler, Gandi, Lumumba, Behrengi, Marks... Bundandır yaşanmaya değer olması, soluk almaya değer olması... Ve bundandır ki seviyorum seni –eşit, kardeş ve özgür olmak için!.. Sıkı tut o tableti, onu okşa, Odur insanlıktan kalan tek hatıra... |