Sunu
I
güneşi hiç görmedim penceremde ne ay doğdu geceme ne bir yıldız hem sıkış sıkış hem çöl kadar ıssız beş yıldır bir şeyler soluyor içimde II dal olsun diye kuşa uzattımdı kolumu omuzlarıma kadar ekmek ufaladımdı yanılıp da bir kez bile konmadı inip üç adımda bitirdim yolumu evet üç adımdabir tokat gibi çarptı yüzüme duvar dibine çöküp avuçlarımı açtım fakat hangisine sapsam ne çok yol var el eli çoğaltmayınca bir yerde uçurumlaşıyor avuç çizgisi de tek başıma yürüsem şimdi barbaros bulvarı’ndan beşiktaş’a bir vapura binsem ya da motora -kaptan dümen kır üsküdar’a- düşteki gibi ansısam birden koyun gibi yatırılıp kazınmış saçımla ayakkabısızlığım.. pantolonsuz bacaklarımla içinizde aykırı bir yaşamım ben ihbar polis filan.. güvertede tutuklanmadan balığın üstüne martının altına yarı yolda kaldırıp gövdemi atsam bulurdum kendimi ayaklarımın dibinde beş yıldır bir şeyler sürükleniyor içimde yıllarca mektupsuz kitapsız bırakıldım bir elimle yazdıklarımı okudum diğer elimle beş yıldır beş koca yıldır bir şeyler kopuyor içimde III şortum ve şıpıdık tokyalarımla gördünüz beni haydarpaşa hastane girişinde beklerken güneş yanığı teninize renk renk giysilerinize bakarken uzun zincirlerle bağlı kollarımı süzdünüz imgeleminiz hemen de devindi -deli bu deli- yüzdeki buruşmadan duymasa da anlıyor insan biraz kötücül biraz acımaklı baktınız yüreğimi şaşırdım dürterek birbirinizi gizliden fısıldaştınız sıkıca kavranıp kollarımdan özenle geçirildim aranızdan -sizi mi koruyorlardı beni mi bilmem- çocuklarınızı kaparak çamurmuşum gibi sıçradınız iki yanıma ama soru sorandır çocuk-baba anne kim neden bu amca... bir çift dikenli tel yumağıydı gözlerim ağlayamadığımca ağladım yanıtınıza IV gün batınca çocuklar erkenden masallarını dinlemeden derin bir uykuya bir yunus dalıp çıkıyormuş gibi suya kalkıyorlar gözlerinde yıldız gülerken bendim öpen bendim silen anne diye üşüyen korkularını ellerimle şafak yangını yıldızları bendim gözlerine koyup giden sabah bir parça da anneler beni öpüyorsunuz bilmeden tadımı taşıyorsunuz günboyu sıcacık dudaklarınızda yaslandığınız ağaçta benim sırtım çiğniyorsunuz sokakta ayak izlerimi kokladıkça açan güzelim çiçeği ansıyın bir zaman yakama taktım geçerken kulaklarınıza uğultular geliyordur evet siz de vardınız taksim alanı’nda hepten unuttuğunuza inanmıyorum mutlaka omzunuzda omzumun sıcaklığı duruyordur V duysanız anlasanız bir kez beni böyle tek başıma geceleri çığlık çığlığa kalkmazdım ellerimin arasında kanayan alnımla çatlak bir duvar gibi bakmazdım bir elime ateş ötekine barut çizgi çizgi ben mi kazıdım değmesin diye bağlasa mıydım açlık ve ölümle yağarken bulut gençliğimi kakıp durmayın başıma bugünden yarına akardım bir bilseniz neler yaşadım yüzyıl bebek kalır yanımda VI asıldım yüreğinizin kapısına acıyı sevince bölerim su gibi yaprak gibi gülerim çıkmayın dokunmadan bana bir orman gibi yürüyüp elbet varacaksınız ortasına yolun ben yatarım bin müebbet siz çiçeklene-dallana durun |