TRAGEDYA II‘ve kieslowski dekaloglarından kendimize verdiğimiz on emir Aşk,sevgi ve sekizi intihar! ……..acı ekşın!’ tragedya II transilyanya bağlarından içitiğimiz şarabın tadı ne kadar da sana benziyordu ne kadar ironi ve ne kadar senfoni saçlarının akustiğini sessizliğin başladığı sokaklarda duyabiliyordum sessizlik: _açıklanamayası bir tür yaratık genlerimize yerleşen_ duvarların konuşması ve sarhoş olması canlanıp uçması saksının penceremden kıvrılan ışığın bile sesi vardı seni tanımadan önce bir tablo ne kadar tablodur fesleğenlere bir devedikeni kadar sarmaşık bence sokaklar kaldırımlarındaki geniş zamanlı tümceler bile! denizi anlatamıyorum: _*Homeros anlatamadı Dante anlatamadı Anlatamadı şekspir ….._ ama ayaklarımı okşayan sesi duyabilirim gecenin baş aşağı asılmasını izlemek gibi intihar edebilir yakamozlar sevinçle ve sevinçle martılar kanatlarında taşıyabilir gemileri gemiler limanlarına çırpınan bir kırlangıcın bağrında unutulur kıyıya uzanmış bir el durgunluğun dalgalarına köpüksü dokunuşlar denizi anlatamıyorum: _ama birlikte içtiğimizi hatırlıyorum_ içimize çektiğimiz denizi fırlattığımız duygusal izmaritimizi ellerine denizkıran kelebeği hiç olmadığı halde hatırlıyorum ve kelebeğin hayatını denize yansıtanları göğe ayna tuttuğumuz gibi tutulduğumuz manevrayı dalgalara doğru çapraz ateş rüzgar bile değmesin saçlarına istemiyorum ama yüzüne değen bir yaprağın aşkını kim anlatacak yaprağın tırtıla denizin dalgaya ve yine tırtılın kelebeğe ben seni kelebeğin tırtıla aşkını anlatırken ellerinin çilesi gibi seviyorum ateşböceğinin ateşinde ısınırmış gibi severken ölecekmiş gibi seviyorum _transilvanyada unuttuğumuz köknar ağaçları_ ağaçları bekleyelim transilvanyaya gitmediğimizi bekler gibi perde beş: _godot’yu beklerken_ evet! Sevgilim seni godot’yu beklerken seviyorum avangard bir gölgeye değer gibi karışarak mole-kül-lerle ve hiçlik _hançerlerini vuran zamana_ dünyanın sonuna doğru ilerleyen kolomb gemileri gibi eylemsizliğimizi birbirimizde suskunlandıralım ve suskumuz tutkuya susasın absürtlüğünü yüzüne vuran palyaço komedyası camekanlardan yansırken kendini görme isteği ve cansız mankenlerin hayallerini haykırmaları gibi seviyorum seni godot’un çıkıp ben buradayım beni vurun demesi gibi melankolik godot’yu beklerken seviyorum beklenmedik bir anda öperken dağları yıkıyorum ve geceyi yanımıza aldık okşar gibi cebimizdeki ayı su akıntısına bırakılan kağıt gemilerin taşlara dayanamaması terazisi ayarlanamamış bir uçurtmanın kuyruna takılalım rengahenk iplerimizi salsınlar yıldızlara nereye düşeceğimizi bilemeden titremelerimizi ten sivilcelerindeki hissetmelerde yaşayalım …… UTKU KAYGUSUZ (*Deniz/ARİF DAMAR) NOT:tragedya ı ve ıı düzenlemelerimden sonra tekrar yayımlanacaktır. |