TRAGEDYA I
‘ ve son perdelik bir facia gözlerinin
altında kalıyorum sonrası sesizlik…’ tragedya I ve perdesi açıldı uzunca bir aradan sonra o köhnemiş sahnenin hamletin elinde yine bir kafatası! perde bir: _olmak ya da olmamak_ bütün mesele bu değildi aslında seyircisi de bizdik hamleti de biz oynadık ve şekspir ağladı trajikomik yüzlerimize ağlamaklı bir hamlet geçti üzerimizden perde iki: _ophelia’nın dramı_ ikinci perde diye bir bölüm yok aslında ben uydurdum ama sen yine bağrıyordun taşlara _unufak bir taş ki kırılgan bir karabasanı içinden söken suflörün olmasa da beyninde karıncalanan beni sahneye çıkardın dilinin en acı yerinden ben ki sessizliğe ikinci bir yama haykırırken gırtlağına takılan hıçkırık ve dram tadı yaşamadıysak en kötüsünü bile oturup kendimize ağlayalım diz çökelim bedenlerimize kendimiz ağlasın sonra da bir kediyi ağlatalım ve seni beyaz beni siyah gören köpeğe renkleri anlatalım renklerin en kötüsünü damlatalım tabloya içimziden birer parçayı bir masa bir sandalye ve eğik çizgileri olan natürmort evet! benim odam duvarları sisli bir turuncu ve kübizm kokan leşler beyaz bir boğa ve duygulanan bir at beynine ışığı yağdıran kadının melodramı ey Salvador! saatleri eritmenin ne anlamı vardı? benim gördüğüm bütün saatler eriyik zaten buharlaşma derecesinde kör bilhassa bütün gördüğüm saatler soğuk bir portre çöplüğe atılmış bir cenin zaten duvarlarım saati kaldıramaz altımda bir yastıkla dünya turuna çıktım zamana piçlik satarak antikacıdan ve yastık yüz kilometre yukardaydı sıkıca tutundum pamuğuna avuçlarımla buruşturduğum hayallerimin benim hiç hayallerim kırılmadı _ hayalkırıklığını ben doğar doğmaz doktoruma armağan etmişler_ ve düştüm yatağımdan ama ayaklarım havadaydı hala hissetmiyordum parmaklarımı uyuşuk bir eroinman sessizliğine gömüldüm _kendi toprağımı kendim atarım üzerime travması_ uyanıkken bu galiba uyumak ve perde üç: _tragedya küllerini topla!_ odamın tabanı antartikaydı penguen desenli dünyanın en kuzeyini yaşıyordu ayak tabanlarım ve tel örgülü beyaz pencere _sıfatları sevmiyorum ama bembeyazdı işte- önünde eğilen gökyüzü yatağım sırtıma nakşettiğim yatağım martılar utancından çöllere kaçtı ve kafalarını toprağa soktular devekuşu serçeye inat uçabildi ve nihayet bir direğin tepesindeki bütün yuvaları yaktı ayı kemiren baykuş gözlerini unuturcasına bakakaldı işte böyle bir yatak ve tragedya küllerini topla yatağımdan! BIKTIM SENİN ATEŞİNDEN BIK-TI-M SEN-İ-N AT-EŞ-İN-DE-N yeter yaktığın ellerimi bu kaçıncı bertaraf edişin yüzümdeki alemi yine de seviyorum ateşini sigaramı yakıyorum en azından bilmiyorum hatırlıyor musun perdeleri ilk ünlemimi kafatasından sonra koymuştum hani hamletin elindeki ikincisini içten bir evetin sonuna hayır der gibi bırakmıştım hatırlıyor musun ben hatırlıyorum yıldız avına çıkan çocukları mesela bulutlardan geyik yapanları toprağa sırtını verip yapışanları kökleşenleri hatırlıyorum işte arkandan hiç koşmadım senin değil mi bir çocuğun annesini aradığı gibi kaybolmadan hani ağlayan çocuk tablosu vardı ya iki damla gözyaşı yağlıboya bilirsin seni o çocuğu düşünerek yaşıyorum _o tabloyu bir kere gördüğümü söyleyeceğim_ ama son gördüğümde gülüyordu bir kere görmüştüm çünkü beni üzmeni hayal ediyorum da ağlatmanı nasıl ağlardı bir martı bilmiyorum _*bir martıyı ağlattın sen_ sayfaların eşiğinden dönen kahramanı belki de bir hataydın sen yaptığım en çok hata su içmek gibi doğal bir hataydın nefes gibi alıp vermek gibi yanardağın eteklerine kurulmuş köy vaziyeti ve lunaparkta dönen balerinin gözyaşları milyarlarca kenenin kanımı emmesi gibi seviyorum seni perdesi olmayan bir tiyatro gibi notası olmayan bir şarkıya sol anahtarı ilan ediyorum seni bütün notalarına es bağlıyorum _ve tragedya küllerini topla sevgilimden_ …………… perde dört: _? Nedir bu soru işaretlerinin beynime hançerlenen perdesi_ evet ben sana güneşi hiç anlatmadım değil mi juliet’in romeo gibi davranmasını ya da romeo’nun sokak maceralarını çalıştığı evden kovuluşunu narkozsuz beyin ameliyatını anlatmadım değil mi ve diğer yerlere sürülen gereksiz neşterleri artık herkes romeo ve juliet! soykırımdan kaçan herhangi bir halk topluluğu silüeti oysa soykırım ellerindeki bir damla terdi beni soykırmanı emrediyorum haykırmanı ferhatla şirine yağıtmanı ve dağlarına… eskisi gibi değil hiçbir şey yalnayak dolaşanların nal sesi çıkartmasını sevmiyorum yağmurdan mülteci kaçışları doluya fotosentezi karanlıkta hiç sevmiyorum soğuk bir çay demliyorum gözlerinde demleniyorum gözlerinin közünde _galiba seviyorum gözlerini_ hepimiz birer oblomovuz demişmiydim sana . ….. UTKU KAYGUSUZ (*bir martıyı ağlattın sen/KÜÇÜK İSKENDER) |
hepimiz birer oblomovuz demişmiydim sana
. …..
***
Yüreğinize sağlık.
Tekrar, tekrar okuyacağım.
Çok güzel, çok anlamlı ve etkileyici şiirinizi kutlarım.
Saygılarımla,