Mecburiyet
Bir mukaddes mabedin kölesi olan ruhum
Için için yanarken tükeniyor huzurum. Şu bitmeyen yollarda madem ki yürüyorum, Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Hayatim uzun bir yol, degişmeyen manzara, Ak alnima yazilmiş şansimin bahti kara. Niyazim ulaşmiyor şu mavi ufuklara Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Pinar olsaydi gözüm yine kururdu elbet. Bir taraftan dert ezer, bir taraftan da gurbet Yildizlar kalesinde tutuklandi saadet Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Kalbimi saksi yaptim o çiçege ezelden Rengine bin renk kattim ruhumdaki emelden Bana feryattan başka ne kaldi o güzelden Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Güneşten renk dilendim ona şiir dokudum, En içli saf şarkimi yalniz ona okudum. O bana zehir sundu, içtim ben yudum yudum, Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Misra misra mehtabi sundum avuçlarina, Rengarenk yildizlari süs yaptim saçlarina, Ortak oldum her türlü günah ve suçlarina... Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Aradan yillar geçti, izlerinin peşinde Koşuyorum, yanmak için sevginin ateşinde. Mana kalmadi gögün, ayinda güneşinde... Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Yildizlari basamak yapip yükseldim ay’a, Derdimi yagmur gibi döktüm sarhoş dünyaya. Erimedi lugatin vicdan dedigi kaya... Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. Yine ismim yabanci, yine neş’em dert bana. Kara sevdali gibi baglanmiş gurbet bana. Huzurumu çaldilar kalan bir hasret bana... Inan ey gamküsarim ben feryada mecburum. |