ah anne
anne..
hayatı toz pembe gösterdin bana oysa ne haline şükredip her şeye sevindi herkes pollyanna gibi ne yalancıların burnu uzadı pinokyo gibi nede bunca yıl uyuyan,bakımsız bir prenses uyandırıldı uykusundan yakışıklı bir prens tarafından ah anne.. insanlar acımasız! bulduklarını değil umduklarını istiyorlar pollyanna’nın aksine, yalan söylemeyi devamlı fiil haline getiriyorlar pinokyo’nun aksine, dış güzelliği seçiyorlar uyuyan güzelin aksine ve hiç bir yedi cüce evine almıyor yardıma muhtaç prensesi. ’’açıl susam açıl’’ dediğinde açılmıyor mutluluk kapısı. kırk haramiler çalıyor bizden mutluluğu ve hiç bir masal mutlu sonla bitmiyor, çocukluğumdaki masalların aksine. oysa hep iyiler kazanırdı. zaferi bekliyorum,umarım trafik yoğun değildir.. anne! ’’bir varmış, bir yokmuş...’’ derken giden sevgiliden mi bahsediyordun? ’’evvel zaman içinde kalbur saman içinde...’’ derken evvel zamanlardaydı iki gönül bir olunca samanlığın seyran olması mı demek istiyordun? ah anne.. beşiğim nerde? artık ayakta uyutuluyorum! konuşmamı engellemek için emziği kullanıyorlar, ninni yerine yalan söylüyorlar; ama burunları değil cehaletleri uzuyor! dünya küçük anne.. elbet karşılaşırım bende masallardaki gibi iyi niyetlilerle ve utanmadan sorarım masallar hep mutlu sonla biter, peki ya sonra? unut anne.. bildiğin her şeyi unut. bu kez masallar bizi okusun. dış güzelliğin estetiğe uğramış sevgiler kadar sahte olduğunu anlasın pamuk prensesin annesi ve bu kez aynadan medet ummasın, yada ’’ayna ayna söyle bana, var mı bu dünyada benden iyisi?’’ desin... |