BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 28
kafasından aşağı
su döktüler ve yeniden elektrik verdiler bu defaki şok gerçekten dayanılmazdı bir anda uçup bir duvara çarptığını sandı buna dayanabilir misin Seyit dedi kendi kendine dayan Seyit dayan direncin kalsın geride ölümden öteye köy mü var olacaksa onurlu bir ölüm olsun bu can partime örgütüme işçiye köylüye ve devrim mücadelesi veren yoldaşlarıma feda olsun şimdi konuşacak mısın, dedi ikinci ses bak, sen konuşmadıkça bizim daha da hoşumuza gidiyor daha da hiddetlenip çok daha ağır işkenceler ederiz susmak senin zararına oysa itiraf edersen eğer burada şimdi her şey biter artık ceza alıp almayacağını mahkeme belirler şimdi akıllı ol İstanbul’daki Erzincan’daki buradaki ortaklık yaptığın birlikte hareket ettiğin arkadaşlarının isimlerini söyle Seyit’den yine yanıt gelmeyince bir kez daha bastılar elektrik düğmesine kaskatı kesildi Seyit’in askıdaki bedeni bir kere daha bayıldı onu askıdan indirdiler kendisine gelince soydular tüm giysilerini çırıl çıplak bıraktılar ve öylece soğuk ve ıslak bir zemine yatırdılar bu kez tazyikli su sıkmaya başladılar suyun tazyiği ile zaten ıslak ve kaygan olan zeminde yerde yatar bir halde kayıp gitti bir duvara çarparak durdu gözleri hala kapalıydı ve yön hissini kaybetmişti tıpkı bir kaza anında direksiyon hakimiyetini kaybeden bir sürücü gibi suyun sertliği kurşun gibi değiyordu bedenine zaten yara bere içinde kalan ve meşe odununun darbesiyle iki kaburgası kırılan Seyit nefes almakta zorlandı tam da kaburgasına gelen bir darbenin acısıyla olduğu yerde bayılıp kaldı biraz sonra bu kez amonyak kokusuyla ayıldı üç kişi eğlenip kahkaha atarak yerde yatan çıplak Seyit’in üzerine işiyordu birisi kafasını diğerleri vücudunu ve kollarını hedef almıştı sidik doldu ağzına ve burun deliklerine kusamadı işte oğlum, dedi birinci ses işte sizin devrimciliğiniz işte ağzındaki bizim çişimiz siz mi devrim yapacaktınız bu götle mi ulan bak, öğretmenmişsin ne güzel işte haydi, şimdi kendin söyle ben devrimci değilim de ben bir öğretmenim haydi, devrimci değilim, de ben bir hiçim, de bunu söyle seni hemen şimdi bırakıp gidelim buna da yanıt vermedi Seyit saatlerce işkence ettiler dinlenip yeniden başladılar o günün sonunda Seyit’i dar, karanlık bir hücreye atıp çıktılar çıplaktı gözleri kapalıydı elleri kelepçesiz ama gözlerini açmaktan korkuyordu henüz yalnız olduğuna inanmıyordu elleriyle sağı solu yokladı dar küçük bir yerde olduğunu anladı ve yalnız olduğunu kavradı gözündeki bezi söküp attı hiçbir şey göremiyordu kör olduğunu sandı oysa içerisi zaten zifiri karanlıktı gözleri karanlığa alışınca beyaz çamaşırlarını fark etti görebildiğine sevindi el yordamıyla sağa sola saçılan elbiselerini buldu ıslanmış da olsalar giyindi çıplak olmasından daha iyiydi kırık kaburgası ona çok eziyet veriyordu unutup yanlış bir hareket yapınca adeta nefesi duruyordu bir köşeye sinip dinlenmeye çalıştı ama ağrıları dinlenmesine bile engeldi. içinden direneceğim direneceğim, diyordu. sonra bir tıkırtı duydu dizinin üzerinde bir şeyler geziyordu eliyle vurup düşürdü bir fare olabileceğini tahmin etti nefret ederdi farelerden acaba ışığı yok mu buranın, diyerek güçlükle ayağa kalkıp duvarları yokladı elektrik düğmesini aradı bulamadı. içinden belli ki bu işkence daha böyle günlerce devam edecek, dedi o zaman bu verilen araları değerlendirip dinlenmeli enerji ve güç biriktirip kana doymamış insan bile olamayan işçinin köylünün devrimcilerin ve kafası işleyen herkesin düşmanı olan bu kan emicilerin bu faşistlerin bu işkencecilerin karşısına dikilmeli onların amacı belli yükselen bu değeri gelişen gençlik hareketini sosyalist bilinci ezmek ve yerini bulmuş saflarına katılmış mücadeleye atılmış Marksizmi ve bilimsel Sosyalizmi kavramış her bir bireyi kişiliksizleştirmek yani insan onurunu ezmek yani inançlarını ayaklar altına almak her şeye rağmen balcı’nın oğlu Seyit burada şimdiye kadar öğrendiklerinin çok daha fazlasını öğreneceğine ve buranın da kendisi için kimi şeyleri öğreten iyi bir okul olacağına inanıyordu. bütün geçmiş sınıf mücadelesinin deney ve bilgisini en gelişmiş biçimiyle kendi içine alan ve bunların hepsinden daha kapsamlı ve daha bilimsel bir değer taşıyan Marksizim elbette günde on saat on iki saat çalışan ve bunu için gerçekten zamanı olmayan işçi sınıfının omzunda değil kendisi gibi aydınların çabasıyla ilerleyip gelişecekti aydınlar mutluluğu yani işçi sınıfının kurtuluşunu kendi kurtuluşu olarak kavrayan ve bu yüzden işçi sınıfıyla kader birliği olanlardı eli kalem tutan her insan kendisini işçi sınıfından soyutlayamazdı gerekirse bedel ödeyip bu saflarda yerini almalıydı, diye düşündü bitkin haldeydi yorgundu ve gözleri kapanıyordu tüm bu işkencelerden sonra bu ağrı ve sızılara karşın insanın bünyesinin uyumak istemesine şaşıyordu dinlenmeliyim, dedi kendi kendine dinlenmeli ve güçlenmeliyim şimdi gece olmalı ki işkenceyi durdurdular belki de sadece ara verdiler o halde bu fırsatı iyi kullanmalı fareyle paylaştığım bu hücrede ne yapıp edip biraz uyumalı DEVAM EDECEK... |