DOĞUMUNDAN ÖLÜMÜNE NUR
Nur babası Abdullah amineyle evlenir
Birkaç ay süre sonra gazzeye sefer eder Dönüşte Medine’de ecel gelir devlenir Dayıları yanında hasret sonsuza gider Var oluş sebebini yetim doğurur kader Gelenektir sütanne Halime’ye verilir Daha kundakta iken çok sırları görülür Türlü türlü nimetler yollarına serilir Beşli yaşına kadar yaylada gül kokusu Âmine teslim alır Halime’nin korkusu Evlat, ana, cariye Medineye giderler Babasının kabrinde bolca dua ederler Dönüşte Ebva’dadır ayırırken kaderler Birkaç ayda sonbulur saran ana kucağı Pişirir geliştirir yetimliğin sıcağı Abdulmuttalip alır hane nura boğulur Dedesidir koklarken kasaveti dağılır Sekiz yaşlarındayken bir kez daha yığılır Ebu Talib’e verir gözü arkada kalmaz Çok severdi amcası fakat Müslüman olmaz Oniki yaşlarında kervanla Şam’a gider Busra’daki Bahira nübüvveti fark eder Bir bulut ki sıcakta durur kervanı güder Gelecekti son nebi rahip sığmaz kabına Peygamberi öperek belgeler kitabına Dürüstlüğü ün salar dilden dile dolaşır Halk içinden nufuslu, Hatice’ye ulaşır Evlenmeden işçidir kervanından çalışır Yaş farkını gözetmez o yıllarda yirmi beş Kırkındaki Hatice ilk kadın Müslüman eş İki erkek dörtde kız altı çocuğu olur Fatıma’dan gerisi kendinden önce ölür Hasan’dan Hüseyin’den onun soyu can bulur Fatıma’nın canları Ali’nin fidanları Yarım yarım benzerdi resule bedenleri Yaşı ilerledikçe yükü ağırlaşmakta Oluşan engelleri sıralayıp aşmakta Hak ararken dağlarda hakikate koşmakta Nurdağından nur olup süzülürken aşağı Cebrail’le bağlandı peygamberlik kuşağı Tebliğ emri verilir yakınlardan başlayıp Emre itaat eder ölümleri döşleyip Eminlikte tek insan yüreklere işleyip Davet eder yemeğe amcalardır ilk önce Sırrını beyan eder sıra söze gelince Amcası ebu leheb hakaretler savurur Edilen ikramları orda döker devirir İsyankârın isyanı ciğerini kavurur Üzülür ağlamaklı usanmak yok bu işte Hakkın hakikati var aşikâre gidişte Ali çocuk yaşında ilk safta biat eder Zeyit bin Haris ile ebu Bekir saf tutar Kudurmuştu müşrikler sabilere kin güder Azdıkça azıtırlar her gün başka bir cefa Dile gelse söylese neler biliyor sefa Zulmü duymuştu Hamza, katıldı güç buldular Ömer bin hattap ile güç timsali oldular Günden güne çoğaldı girenler kurtuldular Yol Allah’ın yoluydu habibiydi nur yüzlü Müşrikler onaylardı emsalsiz doğru sözlü Kızlar diri gömülür cehalet ki diz boyu Haşim oğullarından gelir resulün soyu Gökyüzü aşka geldi böldü ikiye ayı İki değil bin etse sihirbazsın dediler Gülüşüp alay eden bakar körler idiler Hatice’nin ölümü hüzün yılı sayılır Habibinin çağrısı elden ele duyulur Kalbi mühürlü bilmez dağlar taşlar ayılır Cevap verdi sorana mucizeler gösterdi Gelene git demedi kurtulsunlar isterdi Gün geldi Medine’ye hicret emri verildi Gidiş için gizliden hazırlıklar görüldü Gül Mekke’den giderken bilenlerce derildi Kör olmuştu cehiller gerçeği görmediler Kurtlar kuşlar girdide hizaya girmediler Sevir’deki yılanı döndürünce yoldaşı Sevgiliyi uyardı bir damlacık gözyaşı Dile gelmez mi yılan konuşturan var taşı Bilseydi uyaracak sokarmıydı Sıddık’ı Bin kez soksa o denli yakarmıydı Sıddık’ı Örümcek ağı ile mağarayı gizledi Güvercin kapısından gelenleri izledi Ebu Bekir can değil cananına sızladı Gülümsedi gül yüzlü bizi Allah koruyor Zehire pan zehiri tükrüğünden veriyor Bastığında incitmez hamurlaşırdı taşlar Zikrine yoldaş idi onu görünce kuşlar Çağlayanla akmalı gözlerimdeki yaşlar Ümmeti der hıçkırır Cennet müjdeli adam Gelişiyle görmüştü ilk insan dedem âdem Kumda izi görünmez gül kokusu yayardı Allah’dan aldığıyla ümmetini uyardı Karıncayı incitmez her canlıyı sayardı Taş bağladı karnına açlığını giderdi Kızıp taş atanlara kendi dua ederdi Yetimin rütbesiydi nurun yetim doğuşu Her adımda izlendi karanlığı boğuşu Ne şanslı ümmetleriz Mevlamızın bağışı Geldi gidene kadar kurumadı gözyaşı Âlemlere sahipken sefalet arkadaşı Medine’ye gün doğdu halkın gözü kamaştı Deve seçti evini gönül kırmayı aştı Yürekler coşa geldi sevgi selleri taştı Eyüp el Ensar’ındı devenin çöktüğü yer Yedi ay ev sahibi binlerce kez şükür der İlk işi mescit idi işçi gibi çalıştı Mekke’nin hasretine Medine’de alıştı Dayı yurduydu bura sonsuza dek kalıştı Neyi varsa bölüştü Medine’nin erleri En hakiki güzellik yürekteydi yerleri Varız deyip yiğitler Bedir’de güç buldular Mevlanın yardımıyla bölgede ün saldılar Uhutda uyumsuzduk öçlerini aldılar Dişi şehit edildi Hamza ile orada Hendek savaşı vardı galibiyet sırada Hudeybiyede attı büyüme temelini Gönlü Kâbe’de kaldı çekmemiştir elini Gayri dünya duymuştur Medine’nin gülünü Büyüdükçe büyüdü iki cihan önünden Hayatından bir nefes taviz yoktur dininden İki yıl geçmişti ki antlaşmayı bozdular Huzaa’lıları basıp çoklarını ezdiler Resul ferman gönderdi elçisine kızdılar Mekke’yi kuşatmaya dört cepheden girildi Putlarını kırarak toptan berat verildi Ulu şehrin fethiyle gücüne güç katıldı İslamla şereflenen hizmet için atıldı Her fırsatta anlattı putperestlik batıldı Öğretmenler salındı ulaşılmaz yerlere Yalnızca din islamdır kazılmıştı serlere Gel Efendim, Sultanım gönül sensiz olmuyor Sol yanımda hasretin vuslat günü dolmuyor Sana varmak muradım ecel gelip almıyor Yalnız koyma orada şefaate muhtacım Müslümanlar adına ismin yaşar baştacım Hükmü yaymış âleme girerek gönüllere Bastığı topraklarda siniyordu güllere Adı kaleme şeref nakış oldu dillere Muhammet Mustafa’ydı selavatla anıldı Topraktandı dönecek çok kez baki sanıldı Âdem’in gelişinden arşta adı okundu Beşeriyat içinden Mevla’ya en yakındı Kurtlar içinde yetim cehillerden sakındı Peygamber peygamber’i habipliğe seçildi Mirac’ın katlarından Cebrail’de geçildi Asla dönüş yakınken şahit tuttu âlemi Son yola çıkar iken ümmetiydi elemi Geldi gidene kadar hakkı dedi kelamı Bin kez aciz Kalender nasıl anlatsın seni Seven aşkla koklasın güllerde tatsın seni 09. 12. 2011 Haşim Kalender |
Allah yolundan ayırmasın inanan imanlı kullarını İnşallah sizi kutluyorum okumaktan mutlu oldum.
Selamlar Saygılar. Allaha emanet olunun.