BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 5Üç gün boyunca eniştesi ablası bu kutlamaya katılmaması için Seyit’e yalvardı. oysa balcı’nın oğlu Seyit o gün birçok yoldaşıyla birlikte alandaydı. ve inandığı ve güvendiği ve savunduğu dava arkadaşları işçi sınıfıyla yan yana omuz omuzaydı yoldaşı Esma güzel gözlü Esma da kendisi de kırmızı fular takmıştı ikisi de alanda düzeni sağlamak için görev almıştı. ve kırmızı fular Malatya’lı Esma’ya çok yakışmıştı. Böyle düşündüğü için balcı’nın oğlu Seyit kendinden utanmıştı. Türkiye’nin devrimci işçilerinin lideri kürsüde konuşuyordu yüz binlerce işçi sermaye babalarına korku veriyordu ve sermaye babaları çok önceden karar vermişti işçi sınıfı bu kadar ilerleyip bilinçlenip güçlenmemeliydi buna dur diyecek birileri gelmeliydi işte buna zemin hazırlamak için her gece bir yerlere bombalar attırmak insanları öldürtmek ve böylece halkı bıktırıp haklı çıkmak için daha çok kişi ölmeliydi ve o gün 1 Mayıs 1977’de Taksim 1 Mayıs alanını kiralık tetikçileriyle cehenneme çevirdi. Silah sesleri duyuldu birden nerden geldiği bilinmeyen yüz binler panik içinde kaçıyordu sakin olun uyarısını kimseler duymuyordu Atatürk Kültür Merkezi önünde dev afişin dibinde balcı’nın oğlu Seyit ve arkadaşları vardı silah seslerinin ardından ne yapacağını şaşırdı. korkunç bir insan seli panik içinde kaçıyordu ve saklanacak ve sığınacak uygun bir yer arıyordu balcı’nın oğlu Seyit o kargaşa içinde gözleriyle Malatyalı yoldaşı güzel gözlü Esma’yı arıyordu. Bir kurum binası veya bir iş hanıydı kaçıp sığındıkları Seyit, camdan dışarı bakıyor panikle oraya sığınmaya çalışan insanları ve camlara yapışmış arkadakilerin itmesiyle dümdüz olmuş suratlarını hiç unutamıyordu. Ortalık durulunca kimse dönüp alana gitmedi evlerine gidip yaşıyor olmasına şükretti. Akşam televizyon haberlerinde otuz dört kişinin öldüğünü öğrendi işçi sınıfının da sermaye babalarının da bir güç gösterisi vardı Taksim 1 Mayıs alanında ve bu güç gösterisini bir kez daha tankıyla topuyla panzeriyle polisi ve askeriyle ve de kiralık katilleriyle sermaye kazanmıştı. 1 Mayıs 1977 Türkiye tarihine kara bir leke olarak kazınmıştı. ama Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını işçinin köylünün öğrencinin memurun bir dev gibi uyandığını gören sermaye bekçileri bu devden kurtulmak tek güç olarak kalmak sermayelerine sermaye katmak ve her günlerini karla kapatmak için ellerinde ne kadar koz varsa ne kadar insanlık dışı yolları biliyorsa hepsini devreye soktular. gördüler ki başa gelecek hiçbir hükümet kendilerini koruyup savunamazdı bu görevi sadece ve sadece askerler yapardı. Bunun için de bir diktatör’e ihtiyaçları vardı. ve o diktatörün haklı gerekçelerle gelip işçinin köylünün öğrencinin kafası işleyen ve bir şeyler bilen ve gerçeği görenlerin başlarına bela olması için zemin hazırlanıyordu. Şimdilik bu durum anarşi yaratılarak sağlanıyordu. Öyle ki, her gün yok yere günahsız insanlar bir bir beş beş on on öldürülürken aynı silahla hem sağdan hem soldan insanlar öldürülüyordu. Ve yönetenlerin demeçleri “ülkemiz bir kaosa sürüklenmek isteniyor”la sınırlı kalıyordu. Hiç biri bunun karşısında bir şey yapamıyordu. İyi niyetli olanlara da birileri içeriden ve dışarıdan buna engel oluyordu. Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti baştaydı ülke adeta bir savaştaydı yeni bir umutla belki çare olur diye Haziran’da seçimler yapıldı Sosyal Demokratım diyen ve halkçı olarak bilinen Ecevit’in partisi birinci çıktı sandıktan. Hükümeti kurmak istedi ama güvenoyu alamadı. Böylece meydan yeniden sarıklı cübbeli sarkık bıyıklı faşizan ve dindar kafaların oluşturduğu Milliyetçi Cephe hükümetlerine kaldı. Balcı’nın oğlu Seyit tatil de olsa İstanbul’dan uzaklaşmak yoldaşlarını yalnız bırakmak istemiyordu. Balcı babasının ve suskun annesinin ısrarlı davetini duymuyordu. Ablasının aldığı bileti cebine koydu otobüse bindi memleketine doğru yola koyuldu ve doğduğu yerlere dönünce ve suskun annesine sarılınca ve ilk okula giden kardeşini sevince anladı ki buraları çok özlemişti. ama ilgisini çeken onu hayrete düşüren şey buralarda insanlar hiç değişmemişti. Ne sınıf bilinci ne tarih ne kültür ne sanat ne de işçi sınıfı buralara uğramayan kavramlar olarak kalmıştı. Ve ne acıdır ki hepsinin bildiği ortak bir şey vardı anarşik gençler bu ülkenin başına belaydı bunu duymuş bunu biliyor bunu söylüyorlardı balcı’nın oğlu seyit bunun üzerine kendince bir karar aldı bu insanları yaz tatili boyunca bilgilendirecek bilinçlendirecek ve elinden geldiğince örgütleyecekti. Doğduğu çocukluğunu geçirdiği köyüne gitti her gece ayrı bir komşusunda misafirdi. Onlara mülkiyeti onlara üretimi onlara artı değeri anlattı. Felsefeyi diyalektiği doğayı ve insanı anlattı. Köylüler anlatılanları anlamadılar ama balcı’nın oğlu Seyit’e kapılarını yataklarını gönüllerini açtılar. Ta ki, balcı’nın oğlu Seyit onları şok eden kafalarını karıştıran sözleri edinceye kadar orada olmasından çok mutlu oldular. Balcı’nın oğlu Seyit sanki her şeyi anlamışlar gibi sanki felsefe kitaplarını yutmuşlar sanki sınıf bilincini kavramışlar gibi onlara yani dört dağ arasında kalmış bu zavallılara teyzelere ve amcalara “biliyor musunuz, Allah falan yok” dedi inanmayın böyle şeylere nedir bu dağa taşa ağaca suya olan inancınız? yeter artık uyuduğunuz uyanın, uyanın artık! Dedi. Köylüler balcı’nın oğludur diye kırmayıp dinlediler ama o andan itibaren de hiç birisi Seyit’in anlattıklarını dinleyip inanmadı DEVAM EDECEK... |