RAHİM MESELİ
Bir de gizli duyusu var Zaman’ın
orada sınırsız bir genlik kazanır anlam ardı arkası yoktur çünkü oyun sonunun ki yılgının önünde bir sar’a tutar insanı: Orada, aralık bir gözden sızan, ilk, korkulu ışıktır mermerin kof yüzüne düşüp dönüşen. Bir tek yaralı köpek, dışarıda. Uğuldayan sabahın gelip pencerede dövdüğü buharlı kasidenin içinde kıvranıyor oda. Devriliyor buhurdan, yayılıyor ağır ağır kokunun koyu mührü, neşterin gözünde çakıyor sarsıcı şimşek - damara doğru kararlı adımı ölümün. ’Ses ve soluğum şimdi, Gün’e ve Gece’ye katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki, arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz bir sarnıcın aldatı duyarlığının ortayerinde- hep ve aralıksız burada, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim artık’ Bir de ben. Ne kadar dışrak görünsem o kadar içrek gözüm. Kırdığım kilitte, sızdığım bir dilim çatlakta acımasız bir ezgi duydum hep. Mesihli çörtenlerin altında tanrının kiriyle yıkandım. Gün geldi bungun, çökelek, oradan oraya savrulan dumanın içinde dural bir kimlik aradım. Oysa kufi yazısı yazgının hep geleceğe erteledi sesimi: Bir de orada, Zaman’ın gergin bir boyutu işlediği öte-gövdede hızla aramak kaldı seyrek kantaşını, seyirttikçe yaralarım derin derimden. |