BEYAZ SAYFA
Bir okur yakınıyordu: "Şiirlerinizde
çok sayıda özel isim geçiyor: Yabancı kentler, insanlar, hatta bazen de kelimeler". Onu dikkatle dinlemiş, birşey anlayamamıştım. "Neden Bruges ya da Monteverdi’yi yabancı buluyor da, mürekkep ya da tılsım geçince o kelimeleri, anlamlarını, anlamlarının berisinde örtünen erden yüzlerini tuttuğuna bu kadar çabuk inanabiliyor acaba?" demiştim kendi kendime. Bruges’de topal bir at gibi gezdiğim günleri ve geceleri bilseydi o okur... ama bilebilir miydi bir şehrin her zaman bir şehir, bir kelimenin hep bir kelime, anlamın ortasında buluştuğumuz bir anlam olmadığını bilebilir miydi o yabancı okur? Eve dönüp masama oturduğumda bakmıştım: Şamdan, sigara tablası, kalemlerim, yorgun kabzalı birer tabanca gibi duran bütün bu eşya birer kelime olmazdan önce özel, herkes için yabancı işaretlerdi. Bir dolmakalem seçip bembeyaz sayfayı çekmiştim önüme: "Bir okur yakınıyordu: Şiirlerinizde çok sayıda..." |