GEVREKÇİ
“sıcaaaak gevreeeek çıtıııır gevreekkkk”
her gün aynı saatte kendi sesinde yankılanırdı bu ses ahenkli değildi ama o rüzgarda savrulan heyecanlar gibi pervasız naralarına adamakıllı kaptırırdı kendini geçtiği yollarda birilerini süzerdi “gevrekçiiiii” diye seslenecek duyunca o sesi nasıl yüreklenirdi bakışlarında hiçbir kıpırtı olmadan nasıl beklerdi o sesin gelmesini hepimiz tanırdık onu içimizde bir ses olarak bizimle büyüdü farkında olmadan ince uzun sarı benizli bir adam gözlerinin içinde çürük bir mavilik yıpranmış çehresinde bütününden kopmuş bir gülümseme davranışlarında düşkünlüğün sınırlarını sevinç ve kıskançlıkla zorlama telaşı üzerinde her gün her mevsim aynı giyecek rengi atmış cepleri sarkmış kahverengi bol ceket iki ucunu belinin arkasından bağlayıp yandan çengelli iğneyle ceplerine tutturduğu siyah geniş bir önlük beli ince bir urganla sıkılmış bol bir pantolon ve sürüyerek yürüdüğü lastik ayakkabılar ne zaman çocuksu sevinçler doldursa içimi duyarım o sesi içimde. ne kadar uzak olsa uçsuz bucaksız maviliklerin ötesinde duyumsarım çocukluğumu öyle geceler olur bir koku demeti girsin diye rüyama bir çıtır gevrek koyarım hayalimde başucuma açarım pencereyi dokunur ruhum o kokuya |