Tanrım Sana Ne Kadar Çok Şükretsem Az Diyorum...TANRIM; SANA NE KADAR ÇOK ŞÜKRETSEM AZ DİYORUM… Sebebi de; Çok şükür, Tanrım, El, kol, bacak, Saç, kaş, baş. İyi kötü, bana yetecek kadar, Alta çarık, Üstte kılık, Başa yetecek akıl da verdin. Tanrım Ben daha ne isterim. Kadir kıymet bilen, bir insan için, Bunlardan daha büyük verilmiş, Bir nimetler mi? olur. Sana ne kadar, şükretsem az. Yalnız, Tanrım; Ben, Hep aklımı sorguluyorum. Ben, diyorum Akıllı mıyım? Yoksa diyorum Deli miyim? Onun da bilmiyorum. Elbette merak edip öğrenmekte Benim hakkım diyorum. O yüzden, Bende hep kendime soruyorum. Bende akıl, Var mı? Yok mu? Varsa, Az mı? Çok mu? Onu da bilmek, Hakkım diyorum. Olsa da Öğrenmek imkânsız, Çünkü Onun, ne testi, ne de ölçüsü var. Olsa da Ölçülemeyecek büyüklükte bir varlığı var. Her ne kadar, Ölçülüp varlığı tespit edilememiş olsa da Fazla olduğunu da, Hiç sanmıyorum. Şayet olsaydı Fazla. Karımın dediği gibi, Ben de bu güne kadar Bir baltaya, Sap olurdum. Bırakın baltayı, Keseri, nacağı Ben hala bir bıçağa Sap olamadım. Ama Doğru dürüst, bir adam; Olup, olmadığım Sorulacak olursa. Şimdiye kadar, Gururla söylüyorum. Anam; Dokuz çocuk doğurmuş. Ama Hiç mi, hiç Eşek doğurmamış. Şimdiye kadar, Karımdan başka, Bana, Deli diyen de olmadı. Karımın dediği, Deliliklerimi saymazsak. O halde, Ben; Asla, deli de değilim. Ne olduğumu, Çok merak eden varsa, Onu da bir an önce söyleyeyim ki, Sizleri meraktan çatlatmayayım. Çünkü aşırı merak, insanın başını Belaya sokar. O halde, ben; Önce kendini, Sonra herkesi seven, Her şarta, Kendi halinden memnun, Çok mutlu birisiyim. Çünkü Ne deliyim, Ne de veliyim. Allah korusun, iyi ki ikisi de değilim. Ya! Bir de, Olsaydım veli, Ya da Deli. Vay başıma, geleceklere derdim. Belki de, şimdiye kadar, Çoktan taşlanıp öldürülecektim. Tanrım! Bana böyle bir hayatı, çok görüp Vermeyip bağışladın için, Şimdi sana Ne kadar çok şükretsem az. Tanrım, Sen her kulu, şahsına münhasır, Zatı sıfatlarıyla yaratıp Var etmişsin. Amenna Boynumuz kıldan ince, Her nedense, bunlardan sana sual olmaz. Ama Tanrım, Ne olur Bağışla beni, Beni meraklı yaratıp var eden sensin. Onun için bende sana, Haddim olmayarak kul merakıyla soruyorum. Çünkü ben de bir insanım. Haksızlık ettiğini, asla söyleyemem. Aceleci ve çok sabırsız, bir kulum. Bunların doğru olan cevaplarını Öğrenmek için de Mahşeri bekleyemem. Beklersem şayet, İşte o zaman da Ben çatlar ölürüm. O nedenle önce kendime, Sonra da diğer bazı kullarına bakınca, Ben kendimde birçok eksik hata görüyorum. Neden bende olmayan, Birçok fazlalıklar onlarda var da Ben de yok. Bunları tek tek saymaya kalsam, Bana lütfedip verdiğin akıl yetmez. Hem de utanıp arlanır, Tenezzül etmez. Tanrım, Her nedense bunların, Kimi çok akıllı, Kimi akılsız, Kimi arsız, Kimi ırzsız, Kimi olmuş hırsız, Kimi de olmuş, Utanmaz soysuz. Ne yazık ki; Sonradan kazanılmış, Bu üstünlük sağlayıcı meziyetler, Ahsen-i takvim üzere noksansız yaratılmış olan kulu, Bilinmeli ki; zamanla sinsice alçaltıp, soysuzlaştırır. O nedenle de; İçimizden bazılarına verilmiş olan Bu üstünlük sağlayıcı, Özel kabiliyetlere dayalı, Benlikte oluşup gelişmiş olan bu yetenekler, Bu meziyetler, İyi ki de, bana verilip, Benim Benliğimde oluşturulmamış. Dolayısıyla; Bunlar benim benliğimde oluşturulup Taşımadığım için de Çok sevinçli ve mutluyum. Tanrım! İyi ki de, Benim benliğimde bunlar yok. Bunlardan beni esirgeyip, Koruyup vermediğin için de, Sana ne kadar, Şükretsem az, diyorum. Tanrım; Bağışla beni! Merakımı yenemiyorum. Onun için, Çocuklar gibi durmadan çok soru soruyorum. Birde; Yarattığın kulların, Kimi doğmuş erkek, Kimi olmuş kadın. Kimi iki arada, bir tepede kalmış kararsız, Kiminin de yediği, naneler ortada. Kimi de, ne oldum delisi olup, Olmuş bir sarhoş, Yaptıklarından habersiz. Tanrım; Nedir bu hal! Anlayamıyorum. Benden daha vasıflı, Daha üstün özellikte yarattığın, Bu her şeyi sonradan görme kullarına, Bendeniz, şahsen Ne özeniyorum, Ne onları ayıplıyorum, Ne de onları kıskanıp, kendime kapris yapıyorum. Sadece onlara acıyıp, zavallılar diyorum. O nedenle de; Yüce Allah’ım Onca, cömertliğine rağmen, Bazı kullarına cazip gelen, Bu son günlerde de moda özelliği taşıyan, Bu üstünlük sağlayıcı, Kötü özelliklerdeki karakter ve meziyetleri, Benim gibi, aciz yeteneksiz bir kula, Çok görüp, vermeyip, esirgeyip koruduğun için de, Sana ne kadar, çok şükretsem az diyorum Ve Verdiklerinin hepsini öpüp, başıma taç ediyorum. Tanrım; Hiç sıkıntım bitmiyor. Bu gün çenem açıldı, Söyleyeceklerim de hiç bitmiyor. Birkaç şey daha söylemek istiyorum. Bu güne kadar, Bir ilaha tapar gibi, beni; Karşılıksız sevecek, anamı saymazsam, Senden başka! Ne karım, ne de çocuklarım. Hiç mi? Hiç, dostum olmadı. Senin gibi, bir dostun yanında da, Gelip, geçici, sahte dostlara, Hiç ihtiyaç duymadım. Zaten, iki yüzlü, bu yalan dünya da, Benim de, Senden başka, Arkasına düşüp gideceğim. Senin kadar sevip, onun için, günah işleyeceğim, Ne eşim, ne dostum, ne de sevdiğim, biri oldu. Ama bunlar beni, Gülün kokusuna, Yediğim üzümlerin tadına, Varamadığım kadar bile üzmedi. Onun için de, yaşarken dünyada, Ne seveceğim birisi, Ne de, beni seven birisi yok diye de Şimdiye kadar, hiçbir üzüntü duymadım. İnşallah bundan sonra da duymayacağım da. Böyle dostlarım, İyi ki de yok, İyi ki de olmamış. Olmadığı için de, Tanrım! Sana ne kadar çok şükretsem az diyorum.. YA OLSAYDI ! İşte o zaman, çok üzülürdüm. Belki de, sürünür, kahrımdan ölürdüm. Çünkü Belki onlar için, burnum boktan çıkmaz, Başım beladan kurtulmazdı. Tanrım; Beni bu güne kadar, Böyle, kirli eş, dost, ahbaptan, Koruyup, kollayıp sakladığın için, Sana, kıyamete kadar, Yarattıklarının ve yaratacaklarının sayısı kadar, Şükürler olsun! Diyorum… Aynı zamanda da Ne kadar çok şükretsem Yine de; Çok Az diyorum... Tanrım; Çok az… 28.12.2011 Cahit KARAÇ Şair, Düşünür ve Yazar |