44 SATIR YETER Mİ?
Dün öğle vaktiydi, çıktım yola,
Güneş üstüme yağıyordu adeta. Baktım, günün havası yerinde, Biraz göreyim dedim, gezeyim de. Aksine yukarı aktım ırmağın, Bıraktığı yeri dolaştım Atamın. Tam kaleye girecektim ki; birden, Bir ses duydum ileriden. “Dur” diyordu bu ses ta karşıdan, Neye uğradığımı şaştım bakışından. “Yasak” dedi “ giremezsin içeri, Burası tel örgüsüz ama askerinin yeri”. “Tamam” dedim döndüm oradan, Yönümü değiştirdim o kapıdan. Biraz ilerideydi yeşil bir koru, Yürüyerek aldım taşlı yolu. İniyordum ki, aşağı, merdivenden, Yazılı taşlar gördüm mermerden. Otlaklıklardan daldım taşlara, Başladım okumaya merakla. İşte o an; “ keşke” dedim kendi kendime “Bir yel esse de götürse evime”. Bunlar Atalarımın kanlı mezarları, Mezar değil, üstü duvar taşlı. Ama dedim ki; “insanım, belki yanıldım”, Oradan geçen bir ihtiyara sordum. Bana” doğru kızım doğru” dedi, “Şehit mezarlığıdır bu, hem de çok eski”. “Ah”! Dedi içimden bir ses ”ah”! Kaybolmuş insanlık, olunca sabah. Yoksa unutulmuş mu kefensiz yatan, Unutulmuş muydu dökülen al kan. Meğer her şey ne basit imiş, Eyvah! Benim şehidim boşuna ölmüş. Unutulmuşluğu unutup, bir gece, Birkaç kişi üstünde içer, kırar bir şişe. Bilmez ki; mezardaki şehidim sancılı, Gafil mezeciler olur şimdi sancılı. Bilmez ki; içtiği içkinin esamisi sorulmaz Gafletten uyanamamışa, helallik sorulmaz Ey şehidim; sen alınma üzülme hiç! Gafiller de oldu inan ki şimdi bir hiç. Şu bir gerçek ki; bu vatanda ey şehidim! Yepyeni bir nesil var şimdi; onlar ümidim. Ekim 1998 |
arkadaşım yüregine sağlık saygılar...