sadece bir serseri
çocukluğumun bahsi geçen
mahallesindeydim dün gece, hiç geçmediği belliydi; iklimler üzerini örtmüş sadece ama oralarda bir yerlerdeydi, hepsi bıraktığım gibi; kısa şortuyla koşan, oynayan, zırlayan, yaramaz çocuk… suskunluğun çığırtkanıydı, mahkumiyetin isyanları semtin uzuvlarına özgürlüğü fısıldıyordu, avazının çıktığı kadar serpilmişti küçük yüreği… aynı kitapta, aynı kıtada yazılan arkadaşıyla bir şeyler oynuyordu hala, kafalarını da, kalplerini de ayırmamışlardı, kavgalarını da birlikte verdiler… sevdiler; sübyanca, sevdiler, yaratanın hükmettiği en gerçek, en kral, en saf duygularla… olmadı, mayası bir türlü tutmadı, yalanlar, ihanetler boyadı beyaz gelinlikli düşleri, vaz geçmediler, yine sevdiler, yine, ve yine, hiç değişmedi o sübyan çocukların gerçek sevgisi… yüreklerinde söndürülemez cesaret ateşiyle baş kaldırdılar buz tutmuş kahpe düzene, hiç irkilmediler bile… entel mahallesinin bireylerinin tabiriyle geçimini zar zor sağlayan, köşe başı ailesinin piçleriydi onlar, her dilde aşağılandılar, oysa onlar sadece çocuktu… garip, kıçına iliştirilmiş selpak parçası adam olacak çocuğun bi b.k yapmasını bekledi yıllarca, bu hiç olmadı, sonunda oda kuru kuruya yüzünü buruşturup gitti... birileri başka birilerinin arzusuna yönelip, olmadıkları ya da olamadıkları kişilikleri kimlik olarak seçerler, çok acıdır; sonunda her kimlik aslına döner. çocuk; büyüyünce ne olacaksın? sorusuna gereksiz yanıtlar vermemişti hiç, susmuştu… ve artık onunda cevabını biliyordum, cevabı basitti; şu an olduğum şeyi, yani bana yakıştırdığınızı, sadece bir serseri… |