Gülşen'e On Var
Masumiyetini koru oğlum
bu gün olmaz. Davran diyor asi ruhum, şuracıkta bitir işini, sokağın çakalları işte… Bu gün olmaz; eşkalim sızmasın basına, randevum var Gülşen’le. Fiyakada çizik işlemez hatuna, sonra azmettirici ben olurum cıvalı gözlerinde, sokak itlerinden hiç haz etmez icabında. Bu gün çizilmeden gidelim de yanına, efendi olduğumuzu ispatlayalım sevdiğimize. Mahallenin siluetsizleri işte, ortalığı karıştıracaklar yine, kuyruk acısı bunlarınki. Masumiyetini koru oğlum, bu gün olmaz! Ensemde solumaya başladılar bile… Ulan Gülşen be, sen olmasan sol yanımda; şuracıkta yarar geçerdim düşman kuvvetlerini, sererdim leşlerini ıssız caddelere. Yazardım sana; birkaç sıyrık, iki de darbe aldım güzelim, bir şeyim yok. Olmuyor ulan işte, olmuyor be Gülşen. Sevdim mi adam gibi seveceksin..! Ya mezar taşına vurulacak, ya mahpus damına zincirlerim, iyisi mi çekip gideyim. Çakallar sardı… Gülşen’e on var! Tatar Ramazancılık oynayacak halim yok, efendice itiverdim itin birini, Gülşen’e on kala faça bozulacak anlaşılan… Yaradan ne verdiyse yazıldım üç beş’e bayağı da sağlammış eşkalsizler. Bırakmam ulan bu sokakları size, hele de, Gülşen’de gözü olan uyuz bir ite..! Sardım gelmişi de geçmişi de… Güneşi mahkum bir Eylül sabahında beyaz soluklu bir hastanede buldum postu. Neyse fazla delik yok, kafama bir darbe almışım altı üstü. Gülşen de yanımdaydı, ellimi tutuyordu ben gidemedim ama o gelmiş, ne vefalı bir kız; kötü zamanlarımda hep yanımda olurdu. Geç kaldık be hatun; merdivenlerden yuvarlandık icabında… Yemedi tabi; Polis amcamlar anlatmış vukuatı, altı kişilermiş, birini hastanelik etmişiz… Gülşen niye üzgün, niye her zamankinden farklı, kötürüm mü oldum? Niye böyle bitirim duruyor, ölüyor muyum? Meğerse benim gibi serserinin birini artık istemiyormuş, bir şeyim yokmuş, sevda denen şey bitivermiş… Ulan be Gülşen altı değil üç yüz altı olsalardı ne yazardı? Fazla uzatmayalım mevzuyu, hatun haklı; serseri serseriliğini bilmeli, haddini aşmamalı. Başkasını bulmuştur, küçük bir ihtimal de olsa… Okumuştur, Doktordur da… Mühendis falan mı acaba? Topçu, Popçu olmaz herhalde, yüz vermez Gülşen öylelerine... Dokunuyor böyle şeyler, delikanlı ayağına yatmayalım oldukça koydu icabında. Altıya değil de… üç yüz altıya değil de Gülşen’in hızına içerledim biraz aslında. Aradan bir yıl geçti, boşa kürek çektim Gülşen’e doğru Aç susuz, uçsuz bucaksız deryalarda, karayı aramak gibi, içim geçti, onsuz on iki ay… Bana karşı hep soluktu… Ooo kırk iki Ahmet’te buralardaymış. Kıyak arkadaşımdır, kır iki ona lise numarasından hatıra ama esasen dönme dolabın tekidir, cukka oturmuş adamıma. Aldırma kardeşim falan diyor, dostça tavırlar. İyi de Ahmet, ne unut diyorsun? Ne demek daha iyilerine layıkmışım, gözün mü var Gülşen’de? Söyle de bilelim be… Beni, seninle en kral arkadaşımla mı….. Susuyor… kökten faşist bir sigara yakıyor… Anlatacakları var anlaşılan. Yaz ulan Ahmet, yaz; şöyle kır kalemi hakim bey cinsinden. ‘Arkadaşım’ diyor titrek bir ses tonuyla. Omzuma da elini koymayı ihmal etmiyor, ‘Arkadaşım’ diyor ‘Gülşen ölüyor!’ Şaka mı Ahmet’im bu? ‘Biliyorsun tedavi görüyordu … kanser tüm vücudunu sarmış… Kurtaramamışlar!’ Ne diyorsun Ahmet’im, ne diyorsun, ölmedi dimi? ‘Hastanede ama… bilmiyorum…’ ………………….. Biter mi bu aşk burada? Bitmez usta! Masumiyetini koru, Gülşen’e on var daha… Hastanenin gazlı bez kokan kapıları açılın be, gardiyan mısınız bırakın beni? Koridorda kollarını açmış, bana koşarken buluverdim Gülşen’imi; iyileşmiş. Sevda türküleri söylüyordu Hemşireler, Doktorlar dans ediyordu, hasta kalmamış Üç yüz atmış beş derece Gülşen’imle, dönüşümü izliyorlardı umut dolu gözlerle… ‘Pardon’ dedi kalınca bir ses! Bir hemşire bir de hademe, ellerinde bir sedyeyle aralayıvermişlerdi hayallerimi! Gülşen’imin gülen yüzü silindi… Personeller meslek hayatlarına dönüvermişlerdi, oldukça ciddilerdi. Hastalar eskisinden daha da hastaydı… Gerçeğe doğru uzandım, onun sesiyle dolan koridor suskundu. Gülşen’im nerede? Doktor uzun uzun hastalığından bahsetti Ve kimliğimi kaybettiğim hayatımın sulu boya tablosuna en cana alıcı sahnesine neşteri soktu… ‘O öldü…’ dedi. ‘O öldü…’ Doktorun beyaz önlüğü bile kirlenmişti al al kokuyordu, yalan söylüyordu! Gülşen’e on var daha Masumiyetini koru oğlum. Doğruydu ulan işte doğruydu o artık yoktu… Gülşen be, yine geç kaldım; her zamanki gibi merdivenlerden yuvarladım… affedecek misin beni yine… hakkını helal edecek misin? Ah be Gülşen itlerle dalaşmalarıma kızsaydın, hastanede baş ucumda dırdır etseydin, karakol koridorlarında felsefe yapsaydın, başımın etini de yeseydin be Gülşen! Geç oldu ama duruldum, istediğin gibi be gülüm… sen yoksun ki Gülşen, ne diye dalaşayım üş beş eşkalsizle. Mahallenin kedisi oldum sayende, masumiyetimi koruyorum, ite köpeğe bile küsüm şu halime bak; saç sakal burnumu aşmış. Kuşlara bakıyorum dalgın dalgın merak etme yemeyeceğim… Ne severdin onları, Yarasaymış çok pardon be Gülşen’im! Olsun onları da severdin. Gerçi beni bile sevdiğine göre hayvan ayırt etmezsin be beyaz güvercinim. Olsun bir Gülşen daha gelmez şu Dünyaya Olsun Masumiyetini koru be oğlum… Gülşen’e on var daha… |
al al kokuyordu, yalan söylüyordu!
Şiiri okumaya başladığıma boşver diyecektim... Gülşene daha on var diyecektim... ama
Olmadı...
On kala yetmemişti sevgiye yetişmeye...
Hüzünle ve beğeniyle okudum.
Tebrik ve saygı ile