Arzıhâl ...
Ebrehe ordu salar her gün onlarca filden,
Taş üstünde taş koymaz, Kâbemiz olur harap. Yaşlı gözlerle haber beklerken Ebabil’den, Baykuşlar tünetirsin viranemizde ya Rab! Gönlümün otağına mancınıklar kuruldu, Sorgu sual etmeden, ip gerip bıraktılar. O nasıl bir ateş ki, ta Babil’den görüldü, Külüm dahi kalmadı, cismi canım yaktılar. Ben Halil’in değilim mancınıkla atılıp, Nemrut’un ateşinde gülistanı bulayım. Sonra Yusuf muyum ki,köle diye satılıp, Zeliha’nın yurduna can sultanı olayım? Belli, senden öğrenmiş dilberlerin cefayı, Âşığı ağladıkça zevki sefa ederler. O da yetmezmiş gibi, bir de ahde vefayı, Sakın unutmayasın, yoksa küserim derler. Ya Hu! Böyle adalet vallahi yoktur kurtta, Çıkıp erik dalına, ondan üzüm ye dersin. Kurtlar kuzuya hakem, olsa sulh olur yurtta, Sense kahrı belada arzı endam edersin. Sonra haberler salıp, daim günde beş kere, Bülbüller şakıtırsın, cennetlerim var diye. Günü yıla vurdurup üç yüz altmış beş kere, Hoş name okutursun köşküm, hurim var diye. Bir velvele kopar ki, toz dumana karışır, Gelip o gül yüzüne, cennetin perde düşer. Alem halkı köşk için, huri için yarışır, Mecnun’sa Leyla’sına hasrette derde düşer. Bu nasıl bir gönül ki, varlığım dert başıma, Girsem de halk içine, göstermez başka suret. Çıkıp gelirse diye, her gece tek başıma, Şirin yüzü gözlerim, istemem başka suret. Aşkın girince sere, akıl gider sefere, Çıksın gitsin, ondan da bizarım ey sevgili! Kerbela cengi kurup, çağırırsın sefere, Gelirim candan bile bizarım ey sevgili! Mademki can istiyor, bizden canlar canımız, Zaten şehzade gibi susadık canımıza. Uçsun da can kuşumuz, kalmasın nişanımız, Ayrılık bitti deyip, can katsın canımıza. |
Beğendim...
...................................Saygı ve Selamlar