Hani Bir Şarkı Vardı ya , Saymadım Kaç Yıl Oldu ...Tutulduğu kara sevdadan ; aklını zayeden delilerimiz ve mezara giden aşk şehitlerimiz vardı eskiden ... Mezar taşlarında yazardı kimilerinin ; ’’ kara sevdadan öldü ’’ diye ... Anadolu sevda doluydu o zamanlar ... Cevherin kadri kıymetini bilen ehil sarrafların , dükkânlarını henüz kapatmadıkları devirdi o vakitler ... Mektupların ; kibrit kutularının içine sıkıştırılıp ya bir çocukla gönderildiği ya da yolda giderken pencereden sevdiğinin yolu üstüne atıldığı zamanlar ... Telefon yok , telgraf yok ... Gelen bütün mektupları okumadan evvel ; kıbleye döner ve üç defa öpüp , başının üstüne koyarmış hep ... Taki ; sevdiği kızın göz yaşlarıyla ıslanıp , hamur haline gelen o son mektubunu alıncaya kadar ... İşte ne olduysa o vakit olmuş ... Mektubu açtığında ; okunamayacak kadar göz yaşlarıyla ıslanıp hamur haline geldiğini görür görmez , ’’ Allah’ım !.. ’’ diye bir feryat koparıp , oraya baygın düşer civanmert yiğit ... Uyandığında başka bir alemdedir ... Zira aklı ; muhteşem aşk ordularının istilasına uğrayan vücut ülkesini terk etmiştir artık ... Bir daha geriye dönmemecesine ... Haber tez yayılır ... Kasabada duymayan yoktur ... Biçare kalan o nazenin hanım efendi ise , bir vakit sonra çok uzak diyara gelin gider ... Yıllar da su gibidir ... Akar gider ... Anne ve babasını kaybeden delikanlı da ihtiyarlamış ve saçlarına aklar düşmüştür. ... Gelin gittiği günden beri bir kez olsun kasabasına gelmek istemeyen o Dilruba , Gül tomurcuğu adını verdikleri kız torununu da alarak , yıllar sonra şehre gelir ... Sorup soruşturur ve sabahtan akşama kadar , kimselerle konuşmadan oturduğunu öğrendiği yeri bulur ... Titreyen elleriyle sigarasını dudağına götürürken , gözlerini ayırmadan hep ufka baktığını gördüğünde , gözlerinden düşen yaşları siler ve getirdiği kırmızı gülü torunuyla masasına gönderir ... GİTTİ ÖMRÜ NAZENİNİM ... Ne doya doya kokladım, ne bir deste gül derdim, Hatırası olmasaydı, bu şehri terkederdim. Ya bir yerde sızar kalır, ya da ölür giderdim, Ben ölmeyi istedikçe, arttı gönülde derdim. Hani bir şarkı vardı ya, saymadım kaç yıl oldu, Yaşamadım ki sayayım, sensiz geçen yılları. Dostlar unuttu adımı, aynalar da el oldu, Saldığın tomurcuk gülden, bildim giden yılları. Tuttu körpecik eliyle, titreyen ellerimi, Kırmızı bir gül uzatıp, tebessüm etti bana. Öpecekmiş anneannem, tuttuğun ellerimi, Koşarken dedi, bak orda! Çok selam etti sana. Dedim ey ceylan yavrusu, haber eyle yurdundan! Hızır mıydı, ermiş miydi, bir göründü sır oldu? Koştum saman çöpü gibi, kehribarın ardından, Gelir diye beklediğim, her günüm asır oldu. Hadi diyeyim hayâldi, ya elimdeki şu gül? .. Hayır, hayır! İki kere deli olmaz bir insan! Kendi gül dü, nesli de gül, gülün ikramı bu gül! O gül şehrimizde açmış, şimdi sen de gül ey can! Yakından bakamam sana, uzaktan bir göreyim, Ey canıma can katanım, ey gönlümün süruru! Bastığın yâr eşiğine, yüzlerimi süreyim, Hasretim, ruhu revanım, sen ey gözümün nuru! Bu ne devlet, ne saadet, artık gam etmem canı, Konuşuyordu taş, toprak, ` bu şehir arzın canı! ` İster sevincinden çıldır, ey bülbül bas figanı! Gülün şebnem zamanıdır, terketme gülistanı! O gün bu gündür sorarım, bir bilen var mı diye, Ne kendisini gören var, ne de adını duyan. Şu salınan selvi boylu, acep o yâr mı diye, Koştum hayâlin peşinden, o beni derde koyan. Ya Rab! Kimseler yanmasın, böyle aşkın narına, Artık mecalim kalmadı, dayanmaz bu derde kul. Bildim sevenler dünyada, vasıl olmaz yâr`ına, Cennetinde yâr yok ise, cennet istemez bu kul. |
Gönül Dostu; duygu yüklü şiiri kaleme alan yüce insana teşekkürler…
Gönül dostluğuyla Kutlarım…
…………………………….. Saygı ve Selamlar…