Hadi Beni Uyandır
Öyle bir hale düştüm ki, ben ben değilim inan.
Yolculuk başladı sen yoksun yine, sesin yok. Tren yavaştan şehirleri ayırmaya başladı bile. Her ray sesinde biraz daha gitmek istemiyorum işte. Onlarsa yine anlamıyorlar beni Oysa içime bir baksa ya Birden aldığım nefesim keskince dışarı çıkarken, süssüz kelimelerim içimde haykırışların ağıtıyla kaybolur ve sesim derin bir yutkunma sonunda alçak bir tınıyla çıkar. Kelimelerimi seçmem ama, azlar ve içimdekilerin zıddına nazaran öz. Desem ki sadece, "gel, ben seni hep beklerim, ama gel". Kalemime bak, nasıl da basit yazıyor ona özeniyorum. Boğazım düğümlü, kalbimse çözümünü bekleyen vedakar. Büyüyor sızı yol uzadıkça. "Gel" dese hiç düşünmeden gitmez miyim? Bir delilikte bugün yapmaz mıyım sanki? Ne çıkar Zaten sana gelip kendimden gitmeyecek miyim? Olmazları zırvalamayacak mıyım? Bir gidiş elbette olacaktı ya, neyse.. Trenler ahh trenler... Geç mi kalmalıydım hep size? Koşmalı mıydım ardınızdan nefes nefese? Durmanı beklemeden tüm benliğimle yığılıp kalmalı mıydım istasyona? Öyle ya ne ihtiyacın var bana Yolcun çok, giden gelen çok Hancılıktan bıkmaz usanmazsın neylersin beni Bu defa son nefesimle yakalamışken treni Sen hancı, ben senden habersiz yolcu halimizle izledim inene kadar bulutları, ağaçları, çocukları, soğuğu, sıcağı, hayatı izledim. Ayrılıklara sahneydi yine istasyonlar. Üzerdi beni sevenlerin vedası. Ben genelde bakmaz gözlerimi kaçırırdım sahneye ortak olmamak için. Elbette kaçılmaz ayrılıktan, biliyorum. Düşündüm de, onlar gibi bir veda yaşamadım uzun zamandır ama aslında hiçte yabancı değildim Nasılsa hep benimleydi ayrılık.. Her gün yeniden başlıyor gözlerimi açmamla. Sevdiğim bile diyemediğim üçüncü tekil şahıs hep başka sevdalara bilet almıştı. Penceremden bir el sallanmaması bundandır. Ne yapmalıydım ki? Yoksa en azından tanımadıklarıma mı el sallamalıydım? Saçma! Kadınlık mirasıma dolan bu karelerin düşünce deryasındaki her kulacı unutulmuyor elbet. Peki ya affedilir miydi? Suç kimdeydi? Hep bir giz içindeydi çünkü suç haindi. Kimse suçu sevmez ama hep yanında taşırdı. O ise bu işi çok iyi bilirdi. Hem taşıyıp hem de güzelce saklardı değerli bir hatıra misali. Ceplerine saklasa bile elleri beni bulduğu vakit kaydettirirdi kendini. Benim saklama huyum böyle değildi. İçimi hiç bilmediği için saklımı da bilmezdi. Severim hala trenleri, istasyon ağaçlarını, çeşmeleri, çeşme başına koşan su delisi çocukları, tren içinde gezen, ara ara kulaklarımı tırmalayan satıcıları bile. Koltuğuma oturmuş penceremden bana ayrılan yine yine ayrılık tablolarını da severim. Sevmeler değil midir bizi yaşatan? Ayrılıklar sevgileri kat kat yüceltirler, bilirdim. Öğleye varınca güneş, iyiden iyiye girdiği vakit camlardan, perdelerlerdi tamamen gün ışıltısını. Akşamları ise evlerde, işyerlerinde yanan ışıklar gözlere dolardı ve bir hayal tüttürürdüm gizliden bazı bazı. Deniz hırçındı yine ama kendince haklıydı. Hele birde güneş gün kızıllıklarını paylaştı mı, ona en kalıplı sevgilerimden uzatırdım camlardan. Özün özü, sevgiyse sahiden bizi yaşatan neden ağlardı içim hiç durmadan? Savrulan aklımın dengesini elinde korkusuzca kırbaçlar gibiydi. Gün gün daha fazla yara, gün gün daha fazla bitkinlik büyüyordu bedenimde. Bedenim güçsüz. Peki sen söyle, bir gün kırbacını elinden düşürür de sonumu getireceğin vakit hangi vakittir? Ben beklerim. Az beklemedim öyle ya. Vakit hep güz iken dünden sıyrılıp ebediyete girmek vaktidir. Duymuyorum ben sen söyle. Yoruldum, uyuyorum zati halime dalıp. Biliyorum bütün bu olanlar bir rüya, gözlerim yarı açık rüya görüyorum. Dokunacaksın ve bitecek bunlar. Söz etmeyeceğim bile rüyalardan. Neler olacak bilmiyorum ama biz ayrı kalmayacağız. Sen benim kalacaksın, ben de senin biliyorum. İşte şimdi sen, HAYDİ BENİ UYANDIR.. Cemile SÖNMEZ |