Uzat Saçlarını Hebâ Kuyularına
1-Heba olduğumu sakladın benden
Öpünce alnımın ortasından ilk okul öğretmenim koştum sana "başıma ne geldi" dedim "başıma ne?" mahallemizden tüpçüler geçerdi "aygaz" derdi bir hoparlör; elinde demirle vururdu bir adam tüplere Beni senden ayırdıkları bir sınıfta, bilmezdin nasıl ağlayasım geldiğini... takılırdım kamyonun arkasına Bir gün yılların arkasına böyle takılacağımı söylemezdin bana Söylemezdin çünkü sen de küçüktün Kokunda hala annenin kokusu... Annen: gözlerine rahmini kustu, çeyiz diye kandın. Sen öldün; öptün alnına koydun cesedini büyük bir saygıyla Saygı:ağızlara dikilmiş en büyük kilit: anladın ki yıllar gardiyanlarla geçmiş! 2-Alnım: vermedim alnımı bir daha anladım: öpmek: öldürmekmiş; kendine benzetmekmiş. vermedim dudaklarımı kimseye alışmadım kimsenin tenine tanıdığım tek koku: babam! Ki onun yerine kitapları koydum Kovulmuş sûreler ve ovulmuş topuklar uğruna Şimdi her tarafım Tarlabaşı Kentler dönüşüyor ben cehenneme giriyorum! soruyorum: "Kardeşlerim nerede?" 3-Tarak bir tarak verirdin elime içi su dolu bir tabakla suya batırdığım tarakla saçlarını tarardım. sen düzen demektin; sen herşeyin yerli yeri... ay ışığında saçlarını taradığım balkonlar kime kiraya veriliyor şimdi. Artık her yer doğal gaz. Bankamatik ve taksitlendirilmiş faturalar... Yıllar geçti Sen ge(n)çtin Ben artık genç değilim Ki tüpleri kamyonla satmıyorlar artık! O çın çını sesler ve kamyonun arkasına takılan çocuk Biliyor musun şimdi elleri nerede? Bir gün kızı eve geç gelse çılgına dönen babaların yaşadığı şehirlerde annesiz bir apartman köşesinde uyuyan evsizlerin yanına sığınmış, kulağı belediyeden mandallı sokak köpeklerinin ıslak burunlarını öperken ellerim işte o kuytuların ellerinde. sen bilme ama sakın bunları annene söyle onlar da bilmesin. 4-Ellerim: "ellerim" diyordum:sımsıkı halâ "Deli Mahmut" durağında inecek var. Uğur Mumcu’yu öldürdükleri günün ertesi Solcular geçiyor Çavuşlu’da evimizin önünden: "Kahrolsun şeriat" diye bağırıyorlar! Babama bakıyorum. "Yazık" diyor hep. "Yazık! " Şimdi dindârların iktidarından geçiyorum "Kahrolsun sol" diyorlar Yazık diyorum, yüzüme bakmıyor artık babam unutuyor geçmişi! Babaların unuttuğu geçmişlerle oğulları hesaplaşıyor Olan oğullara oluyor Olan kızlarıyla oluyor! Şimdi mahrumiyetten soruyorlar bana Diyorum ki: "Mahrum kalın, mahrumiyet masum kılar insanı!" Mahrum-İhram-Haram... Haram yerlere kuruyorum çadırımı. Haramîlerin parsellediği sevaplardan alacağım yok. kendimden vazgeçmediğim için sevdiğimden vazgeçtiğimi fısıldıyorlar kulağıma rüyalarımda seni gördüğümü yüzünü ellerimin arasına aldığımı uzun uzun sarıldığımı söylemiyorum. 5-Beni Unut Beni unut diye nasıl dua ediyorum bir bilsen. Bir fahişenin ümitle beklediği gelecek ve bir azizin güvenle yaslandığı bir geçmiş diliyorum sana Ben o fahişenin geçmişine ve bir Aziz’in muallak geleceğine sarmalandım. Beni unut diye nasıl dua ediyorum bir bilsen. Git o kayısı dallarıyla süpür beni mazgallara değil sen, şehir kurtulsun benden değil şehrin, ülken de... sonra sesim bir yılan gibi: sokulacak şehre biliyorum, yılan demek: kötülüktür ama ben kötülüğe değil merhamete sokulacağım avucundan süt içmek için sana geldiğim gün beni süpürecekler, bilmeden! Şimdi Yusuf’un harabesine girip çıkıyorum. Yusuf’un polislerin kırdığı kolundan öpüyorum. "Yusuf" diyorum hep "Beni affet!" Ülkem yok Yusuf Annem yok En son bir bebeğin başından öptüm. Annesi "iş bul bana, yoksa..." dedi "Yoksa...?" dedim. "Yok" işte Yusuf! 6-Allah’sızlar Bu Allah’sızların gecelerinin ışıkları Bu garibanların mahallesindeki çocukların gözlerinden çalınmıştır! Güneş ise onların plazalarından vurmuyor mahallemize Bu Allah’sızların kahkahaları Senin benim komşularımızın yüzünden çalınmıştır! Bizler mağduruz ama masum değiliz Ve yalnızca onlar zalim değil. Şimdi bu "hepimizden" çıkabilmek için bir ip arıyorum Yusuf Sadece kendimi kurtarmak için değil Sizi de çekebilmek için ar ağacına 7-Sana Gelince Yüzümdeki hüznü eteğine siliyorum. İsa bir mendile yüzünü silip göndermiş bir havarisiyle. Senin eteğin ve ellerin o mendil olsun ...Yüzün ise bakmaya kıyamadığım bir ay/na... Aziz Yoldaş Ey kalbimin kardeşi Ben İsa’nın kaderini giydim Saçlarını yaralarıma basacak kadar uzun yaşayamam. Ama sen uzat saçlarını olur mu?... Yolunu kaybedenlerin gözlerine uçuşsun saç tellerin her saç telin bir kendini buluşun müjdesi olsun kaybedenlere o kadar uzat ki saçlarını bu hebâ kuyularına pişmanlık kuyularında kahrolan herkese bir umut olsun o kadar uzat ki saçlarını bu hebâ uykularına güneşi unutan tüm çığlıklar ışığını bulsun! Kayıpkentli 11.kasım.2011 05:48 Kıztaşı İstanbul |
baska bir sey
adı yok henüz
adını siz bulacaksınız...
gecmisi oyle nakıs gibi isliyorsunuz ki icimize
süs degil ama! gercek hakikat, yasanmıslıklar kaleminizle oyalanıyor,güzellesiyor sanki