İmlası Bozuktur Hep Yazgınınbüyümem gerekmiyor, bırakın çocuk kalayım. Bu yalan dünyayı, bırakın oyun sanayım derdin.. Çocukluğunu özlerdin! Onu hangi lunaparkta bıraktın ki; hala arıyorsun.. Bilmiyordun. Seni hiçlikle yokluk arasına öyle bir koydu ki tanrı.... arasını dikemedi, hiç bir terzi.... Gidişi, maya takvimine göre 2012.. evet, ama hayat devam etmeliydi! Buradan bakınca bir hayalet kasabayı andırıyorsun. Yollarında ayak izleri, kaldırımlar yalancı şahidin. Gökyüzü yaşlı.. Kıymeti yok tanrının nezdinde dualarının. Kutsamıyor, lanetliyor seni. Hangi kitaptan ezberin oldu ki. Kaç tevrat hatmettin, kaç kez incildin? Tanrının cehennemine sığınma taleb ederken, mülteci olmak isterken, ruhunun kirli nefesini, ancak yanardağ ateşleri söndürebilir sanıyordun! Bir kelebeğin kanadı kadar kırık kalbin belki... alıp götürüyor son deminde geceler seni, sabahın şehvetli yalnızlığına doğru... her gece aynı şeyler oluyor; haklısın.. insanlar işten eve yorgun dönerken, bir şişe bordeaux iki yüz lira! masaya servis ediliyor kentin her hangi lüks bir restaurantında, unutulan rokfor ekleniyor siparişin ucuna. çöpü karıştıran adamlar için tanrı yağmuru da ekliyor hesaba! Bu böyleydi, imlası hep bozuktur yazgının! Göz yaşların kadar acıdı mı peki ruhun, kırık şişeleri göğsüne batırdığında? Oysa senin için; prematüre bir aşkın salası idi bütün olanlar.. avazın kesildi.. O günden beri kesik kesik kurdun cümleleri.. Zaten,söylenecek ne kalmıştı ki geriye; anlayan olmayınca.. ayrılık mı? ... sudan karaya vuran o ilk balinanın solungacındaki, dehşetli yırtılmaya benziyordu.. ya da suya ulaşmaya çalışan yeşil sırtlı, nesli tükenen kaplumbağayı ateşe atmaya! buzul çöllerinde bir karınca daha yaktın farzetmeli ruhun.. camları kornealarına batmış hüzün kentinin arsız sürgünüydün çünkü.. elinde yalnızlığın; değerini yitirmiş hisse senetleri kadar dibe vurmuştu... gururu musluk gibi kanamakta olan bir vakaydın hep.. Dört duvar arası, cinnet içmekle meşguldün bir zamanlar.. Dört duvar ve sen beş etmediniz hiç! Oysa fırtına seviyordun... sana göre değildi durgun sular! rüzgarı kiralık, emanet bedeninde hissetmeyi sevdin; acıtmalıydı soğuk azgın dalgalar. yüksek bir tepedeki feneri aradın durdun. oradan, kalbine açılan tahribatın resmini çeksinler istiyordun.. bilincini asmıştın şakaklarından portmantoya.. hayat isteklerinden dart oynuyordu.. tam 12ye seni koyup duruyordu... Senin lanetin buydu.. yetimlik laneti.... Ağzında yalan konuşurken daha çok severdin Onu.; en güzeli.... seni seviyorum sevgilimdi..! giysilerini çıkarırken, seni çok özlüyorum,yanındayken bile.. diyen dudaklardan dökülen o sözleri duymak seni mahvetti kesin! -vizitemi ödediysen sorun yok sevgilim... ... O günden sonra öldün sen, öldü ruhun... Kör jileti, kimbilir.. sahte yüzüne kaç kez sırf bu yüzden vurdun? Şimdi söyle, bir ihanetin güvertesinden daha kaç kez atlayacaksın, kaç kez o lacivert yağmurlu güne dönüşecek acıların.. -Cevap ver ruhum.. Herkes bir şeyler diyor, adın ana haber bültenlerinde öldü diye geçiyor.. Söyle ruhum, bir zamanlar sende sahiden mutlu muydun? Bir zamanlar sende... gerçekten yaşıyor muydun? ÖDÇ |