Procida,Cızırtılar,Galaposazı çoğa dişini gösterdi perondan bozma izbe salaş puzzle parçalarının eksik raylarında her yaptığında bir kez daha bozmak zorundaydı ki, sol yanındaki boşluk sırıtıyordu enkazdan çıkan sadece bacağı kopuk bir ayrılık hikayesi değildi aşk, etrafımızda, başa sarılan kasetlerin cızırtısı yüklüyordu anlamları şarap kadehlerine ve sabah uyanana dek unutulan siparişlerden dem vuruyordu sarhoş unutkanlıklar sevmek için emir alıyordu ütopik müspet tanrılar perdeleri açtığında duvar manzaralı dünyanın nefretini dindirmek için yağıyordu yağmurlar şarampole yuvarlanmış şarapnel ilikli param parça hayatlar ekseninde kuruluyordu salıncaklar oysa,elma doğuştan ısırılmıştı depremler irinlerini alıyordu damarların tüneller viyadükler gamzeler şakaklar şahitti.. bir de bağlaç, edat kördü malum, zaman muayyen günlerindeyken... kibritten kuleler ateşten ıceberg dolu kanyak şişelerine gömülmüştü hangi dinde hangi dilde seversek acı çekmek farzdı sana bana müeyyide dolu günlükler arası uçurum apse dolu senkronize sokaklardan pabuçlar peydahlanmıştı üvertür sigara paketlerine son dumanın hatrına tutulan kopçeler bırakılıvermişti yasa dışıydı hudutlardaki öpüşmeler sadece nefes almak için ölmeye değer miydi procida, hayat sordu cevabı sen duy ! tersten yakılan anıları içmemişti henüz galaposun yalnız deniz kabukları göz yaşlarını kavanoza saklayan mutant özleyişler biriktirmiş yirmi dokuzlar vardı yazgımızın kuponunda post modern sol kroşe soslu darbeler depresif haplar üremişti, gömme telaşı mavi önlüklü striptizcilere sıçramıştı alt yazı braille alfabesinde henüz icat edilmemişti ironik bir mabedin yatsı ayiniydik biz... procida, bize... bu mevsim bütün alkoller ağlamaklı ! ÖDÇ |