HALLER KİTABI
(çoktu kahır,bağışlasın beni AFRİKA)
prrrrrr iyilik iste... akşam köprüde hayalin düşünce ufka iyilik birden çıldırdı omzumdan fırlayıp denize doğru pırr pırr prr yalnız kaldı kötülük öldü hemen yalnızlıktan sonrası bir renksizlik gideceği yönü unutmuş zaman kaldırdım, duracağı yer yoktu parmağın elin kolun bacağın ah dedim bir yeri olaydın bu şehrin belki oraya giderdim ama gitseydim de kim olacaktım orada ne, neyin? ah martılar şu siz var mısınız varsanız bir iğnelik ya da bir çekimlik ha? ha siz yok musunuz peki bu soğuk kanatlar ne tenimde prrr prr ah tanıdınız mı artık beni parmağım havada mı nereyi gösteriyor tanrım söylerseniz oraya gideceğim işte orada olacağım belki,belki olacağım kızın bana tanrım kızın hatta alın varsanız almazsanız polis çağıracağım polis ! polis! polis! pardon siz direk miydiniz? öyleyse bu ağrıyı kim düşürdü anlıma dersiniz?.. ah sonrası kan ,kandı o,gidiyordu işte uzaktan bir şeyler geliyordu ah oydu gelmişti işte hadi onu em ,iç dedim güzel hiçlik al durduk yere sana bir renk işte durduk yere bol acılı bir geliş bir yön,kızıl bir kimlik,işte adın;ayrılık kötü dirildim,ama oldum,şimdi yalnızlık şimdi iyilik iste dedim gide gide iyilik sonra mı? e hayır bayım size tanrı demedim a hayır bayan ben polis çağırmadım ve bu martıyı ben boğmadım bu direğe kafayı ben atmadım e ben nasıl mıyım? ne olsun iyilik işte sonra eve geldim işte defterin başındayım kan ve ter içinde tercih meselesi.. ayak parmaklarını öptüm önce yaladım sonra tırnak ve diğer aralarını şehvet ölüme binene kuruyana dek dilim damağım gidip geldim gidip geldim kırıldı kolum kanadım tuzum bile çekildi bana mısın demedi yorulmadı yalnızlığım kapı... aralık kapım gıcırdıyor gıcırdıyor hep aralık duran kapım dişlerim sızlıyor düşlerim ve rüzgar kucağında incelmiş yüzleriyle yılların sızıyor ölü kelebeklerle dolu defterimin arasına mevsim değişiyor durmadan değişiyor mevsim az önce.. az önce bahar geldi onun kadar yalan yüzünle az önce tavşan korkulum geyik mesafelim oynaşıp durdun duvara vuran gölgemle az önce kurt sesleri genç ateş köz ayrılık az önce bir bahara gömülüşü toprak olamayacak kadar gerçek bir aşkın kül.. erken mi gitti kış yoksa kelebekler mi terliyor defter arasında? yoksa bir pişmanlığı tekraR tekrar yaşamak mıdır yaz ? ah bu derin soyunuşu acının bu kızgın sesleri iç çekişlerin bu orman yangını bu gözlerimdeki küle batmış ayaklar rüya.. dün gece odama iki çocukluk koşusu küskün mavinin dışında bütün renkleriyle gerçek bildiğimizin dün gece dudaklarımdaki keskin küskünlük beyazları ağlatırken avuçlarımı boşluğa çizip tanrıya sunarken deliler masumluğunda geldin ellerinde kaç yıldan topladığın çiçekler vardı dudaklarında öpmediğim günlerin ağırlığı dün gece beni öptün sevgilim belki.. başa döneriz belki dedim o ilk sızıya şirin mi,evet buradan bakarken öyle hoş boşlukta kelebek gibi belki,aramızda ayak ayak üstüne atmış bu gereği gereksiz imgeleri belki bu da bitti,kurudu ah işte bu da dediğimiz tadına bir türlü varamadığımız bu kirli mi kirli olan boşlukları sileriz o ilk merhabayla merhaba ! isim neydi ? merhaba da.. merhaba da aynalara ne diyeceğiz dedin onları nasıl kandıracağız gül dikende kaybolmuş onu nasıl seveceğiz bak,görüyor musun beni defterinden bile kıskanıyorsun beni, benden hayır olmaz olmamalı dinle dedin her sabah altısında sigaraya gittiğin yaşlı ve mutsuz bakkal siftahsız mı kalacak mutlu insanlık uyanıncaya biz olmasak böyle kim sevişecek öğle rakısında çirkin müzeyyenle ya şu olmayan deniz olmayan martılar olmayan orman akşama doğru ve bu sesler gece ile kimi çürüterek var olacak yani ayıp olacak mutsuzluğa yalnızlık küsecek bize boş verelim mi ? e bize bu gülüşleri kim verdi,hiç hoş değil kim ağlattı bizi şimdi yokluktan,plastik mi bunlar? karanfil mi dedin,salak artık kimse Ruhi Bey’i aramıyor bu çağda bu sokaklarda artık insanlar üç günde unutuyorlar ölülerini akılla kurutuyorlar geçmişlerini akıllı ol beni öldür ve unut ama boş dedin sevgilim boş gitsen de iki kulağın ete değdiği o anına kandır hayat,akar ayrılık yaşar,merhaba ve hoşçakal dedin kaçtın gittin rüyamdan iki çocuk koşusuyla tüm renkleriyle dünya bildiğimizin çiçekler ellerimde,.. mavi.. o zaten yoktu pis! sokak... bu sokaktan sen geçiyorsun çırılçıplak her gün rüzgar çıldırıyor bulutlar boşalıyor kaldırımlar köpükleniyor sevgilim yağmur... I yağmur yağıyor kelimelere dikkat her an martı çığlığı kopabilir her an mavi bir su derin yüzüyle taşabilir şiire sel olabilir korkunç! herkes sağ kalabilir üstelik yutulmuş keskin tuz ve şişmiş yüreklerle her beden bir kıyamet Azrail intihar edebilir ve tanrı ! -onu hiç düşünme bile sığmaz ki o kadar korku imgeye- II yağmur yağıyor zamana dikkat ! boğulacağını zannedebilir fırlayıp ıslak ıslak akrebin yüreğinden saplanabilir kendi yüreğine mekan değişir iklim kanar her dizede ıslak bir İstanbulla her şey bir ayrılığın tekrarına çıkabilir hatta bir orospu da vurulur alnının tam ortasından martılar düşer,deniz çekilir ve bu taşra yalnızlığım göğsüne kan sürüp kumdan bir ölüme saplanabilir bi zahmet şu yağmuru öldür yoksa bu şiir yıkıp sıra sıra kentleri sana uzayabilir cinayet çıkabilir ıslak... gitmen olsaydı bu dönmen olsaydı ya da ben burada camlarla saksılarla seni konuşuyorum uyuz ! iki adım ötedesin dönsen duyacaksın nasıl gördüğümüzü seni nasıl da sevdiğimizi bil ! kızıyorsak,bir birimize karışıyorsak göz kafa seni unutamayışın kederinden değil bu yani kötü değiliz sadece mevsim sarı ve dışarıda tanrının azizeliği deli rüzgar yağmur hadi gel içeri ömür sararmadan hap.. şu haplar edith piaf dinliyor yağmurlarda gökkuşağı rüyaları görüyor biliyor musun seninleymişiz geceye kırmızılar yediriyormuşuz ve siyah beyaz filmlerden siyah beyaz filmlere çektirmediğimiz resimlerden çektirmediğimiz resimlere dünyaya gerçekliğine çaktırmadan et ete ilik iliğe kan kana sevişiyormuşuz ne aniden soruyormuşsun yedi renk gözlerinle sevgilim biriciğim bu kadın neden fransız geçmiyor aşktan? -bilmem ki belki de kullandığı haplardan yatakta... kaç masum kadının toplamıydın yatağıma damlayan kız kaç okyanustan geçmiştin kaç kirli arktan düşünmeden sormadan rüyalarımda giydirdiğim gelinlik duruyor uykusuzluğumda bomboş ve kara belki de.. belki de düşündüm sordum belki de hatırlamıyorum ki hem hatırlamamak en iyisi içlerinde kaybolduğum bir çok şiir ve yüzüme ay dilendiğim şu bir kaç cimri ayna için bu karanlık en iyisi ahlaksız teklif.. ah gelinlik dans edelim mi yorulalım mı uzanalım mı sonra sevişelim mi ve sonra uyuyalım mı ha ? belki de seni giyecek biri damlar yatağa ne dersin ? sonunda anladım.. dilini ezberlettiğin kelimeler bana yalan söylemişler meğer sen evcilik sevmezmiş oyuncakların olmamış hiç bisikletten düşmemiş üstelik dizlerin kanamamış annen tokat atmamış korkmamışsın altına da işememişsin hem büyük lokmaymışsın hiç yutulmamışsın yolu şaşırarak... kaç dün oldu ektim açmamış mutluluk açsaydı ne olurdu? bu kahır aşkla ortak yanımda dünyaya zamana harekete inat güldürüyor ağlatıyor kah ölüme kah bize gelseydin ne olurdu? buz.. bu beyaz mevsim üşüyen kalem birkaç sayfa çok dilli bir yalnızlık geliyorum kelime kelime kayarak yetişsem ne olurdu? bilmem ki yine sabah oldu anladım mutluluk bir tohum değil uyuz durur şiirde bir kaç nokta söner birkaç paket sigara bari güneş açmasa dünü unutmasam ne olurdu? bugün... bugün ölecekse her şey ölür ama bu yürek yüreğim ya gıcık ölmeyecek tozuna kıyak tozuma inat asılı kalacak surda çal babam çal fayda etmez dünya batacak kül çoğalacak gül ve taş koca yokluk yokluğum bile kahra kalacak bari sırf şiir olsaydın ne olurdu? sabah.. sabah deftere sızıyor çürük görüntülerle aşk mı? gece çilesini vermiş uyuyor karanlığı satın mı alsam ? param yok ki izmarit ! gülme sen hiç gülme ıyy ne çirkinsin sen sabah pencere.. bu pencereye bir şey söylemeli ya da önüne şiir örmeli adamlığımı güneşe tutuyor hadsiz kuzum çocukluğum yok mu yok kelimeler sessiz şey.. dün kim doğdu hatırlıyorum bir bahçeydi epey zorlandı zaman nar ağaçları kayısı yere düşmüş kurumuş annem gençliğini topluyor sözde büyüyecek karşı komşu bağırıyor ’ya birilerinin avuçlarında dağılacak ya da hüzünde küflenecek ömür’ zalim komşunun oğlu dağa çıkmış yazık kendini ağaçlarla görüyordu öyle bir şeydi siktir be .. tekrar aynaya bakıyorum zavallı bıkmış aynı soruyu cevaplamaktan ayna olmaktan bıkmış yüzüm; -siktir be bre aynaya ne kim olduğundan boksun işte kahrolsun faşizm kahrolsun insan yine hayal mi gördüm ne ?.. boş bir oda bu ona alışıyorum dünya diye bari bir ateş yaksam bir katkım olsa kendime yok uyumuşum akşam olmuş yine kalemim nerde? vites.. geri vites birinci vites geri vites birinci vites geri vites birinci vites bir duvarı duvar olduğunu unutmadan geçmenin bir başka yolu değil dedi bugün biri doktor muydu değil daha çok beyaz çok beyaz ki yüzsüz ki sahiden beni unutmuş bir şey Sürekli Portakal Kabukları... ’piç aşık mı doğurmalı kendinden’ diye bağıran cinnetlerini plastik güllerle susturan götünü başını plastik sevgiyle doldurmuş götünü başını plastik hüzünlerle doldurmuş götünü başını düzenli yalnızlıklar medeni mesafelerle düzeltmiş bir salon eşeği ile yok hayır yaşamak istemiyorum’ diyen bir geçmiş yine sabah sabah yine gönül aşağı camdan atılmak üzereyken ufukta gördüğü bir iblise takılıp ansızın jiletini çeker ense kökünden ve bağırır yah ! ben bu halleri sevmiyorum yah ! ben bu şiirleri sevmiyorum yah ! ot ekmiyorlar hap satmıyorlar kavga etmiyorlar cam kırmıyorlar jilet kullanmıyorlar intihar etmiyorlar polis taşlamıyorlar küfür etmiyorlar nefret etmiyorlar sürekli portakal kabukları süpürüyorlar sürekli portakal kabukları süpürüyorlar sürekli portakal kabukları süpürüyorlar sürekli portakal kabukları sürekli portakal sürekli port sürekli port sürekli port port port püfff fısssss yah yah ! eller yukarı anına el koydum salon eşeği bak psikopatım bir blake okurum bir nevi resimler yaparım duvarlara kandan korkuturum geçerim bir koldan kırılır geçerim bir gözden morarır ağlar köklerim saç baş haddimi bilmez aşarım siyahım, kızılım son model anarşistim dokuz tekerlekliyim sağa sola kayarım felaket ’ruhum beyazdır bayım’ değil şimdinden değil geleceğinden ölünden bile geçerim sonra ben,hatırla ben de blake okurum ne var sonra benim ruhum beyazdır ve sabah cinnet serin uçar kediler gergin, kesilme saatleri bir kar yağmış merhamet donmuş ben sigara içerim ben blake okurum delik deşik ve birden bir çocuk duvara çarpar hatırla ağzı kanar ve hiç bir şey olmamış gibi kalkar kahraman kan ve kahraman cinnet saatleri kediler gergin çocuklar zengin dövülme saatleri kızıl saatleri kızıl saatleri unuttun mu beni siyah sokaklara boyadığın günleri yah çooo salon eşeği gidelim ben bu hallerini sevmiyorum yah ! sürekli portakal sürekli portakal sürekli port sürekli fısss sürekli pıss LOKMAN KURUCU/HALLER KİTABI |