"GÜNAHKARSIN"
Cevabını bir türlü bulamayacağın sorular bırakıyorum sana
tecrübeli deli bakışların aldatıyor olsada, bende kendimi kandırarak düştüm bu yola elimde ellerin,gözlerinde sinsi bakışların, beyninin düşündüğünü dilinin sakladığı, adınla özdeş özlemler bırakıyorum sana bir eylül gününde,kara bulutlar arsından süzülen güneş sahte ışığın yansırken yüzüme,sakladığın günah kara bulutlar arasında aşk,sevgi,özlem...yalama olmuş bir vida misali dilinde asılı durur boynunda,sahte melek silüeti,iki yüzlü. duygular bir volkan sıcaklığında fokurdarken kuyusunda, rengi alev gibi,ama sahte sevgin barınıyor içinde,... buz gibi benim hayatıma sığmayacak kadar derin ve ötesi, sevgi,aşk, özlem.. kalpazan ustalığında mahir öpücüklerin, yakıcı bedenin işaret ettiğin mutluluk, arkasına sakladığın senin gerçeğin, dağladığın yürekler boğacak elbet bir gece yarısı yatağında. uyanmak için çırpınışların boşuna...sabahta olmayacak. ihtirasın dayanılmaz ağırlığında kıvaranıyorken günahkar bedenin aşk tanrısı istedi seviştik,sahillerde,uyuduk sır odalarında, gün geldi hasret kısırlığı çekmeye başladın,devşirdin hülyalarını yılanın adı çıkmış,iki dilli olansın, yıktın aşk mabedini,leylalar üzgün,aslılar üzgün. mitolojik devirlerden fırladı geldi buldu bizi derdik erosun sapladığı ok tesadüfi değil derdik masallarda yaşanan aşklara burun kıvırırdık hayal kırıklığına uğradık,deşifre oldu işte sonunda günahlar. öpüyorum işte sevgi sözcükleri mırıldanan narı dudaklarından dilin isyan ediyor,aydınlanmamış yalanları saklayan dudaklarına parmakların gezinirken bednimde titriyor,çekiniyor dokunmaya bir tılısım peydah oldu,açılıyor sımsıkı kilitlediğin yalan odası artık çözülüyor gerçeklerin,... acı tadına varıyorum yudum yudum adın sıradandı,tanıştığımızda zaman,doğurdu hasreti çevreleyen özlemle bazen bir çiçeğe,misk’i ambere bezedim seni ben şimdi her gördüğüm çiçekten özür diliyorum , kokular dan kaçıyorum,burnumu tıkayarak adını koymuştum aslında,... rötarlı gelen aşk treni tüm kompartımanları boşaltmıştım zannımca raylardan akan lokomotif ilerlerken aşk ormanına derinlere inemedik,sabote ettin mayınladın aşkımızın raylarını tarumar oldu güzellikler,leş kargaları üşüştü günahlarının bedeli olarak neydi ahdımız uzanırken belirsizliğe? sessiz,yalnız,bir orman kulübesinde, çtır çıtır yanan meşe kütüklerinin eşliğinde, yarı aydınlanan,ateşin ışığında, duvarlara yansıyacaktı kıvrak ve har olmuş bedenlerimizin gölgesi. aldığımı düşündüm,kader denen yaşam biçiminden seni bağlandı artık çözülmez dedim denizci düğümü gibi, hey hak...oysa benmişim bağlanan,içi boş,derin karanlığına bir bir çıkarken gerçekler ortaya,cinnet geçiriyorum her hoyratlığına ya ölüm değirmeninde harmanlanacağız,yada utanç abidesi heylelini dikeceğim. bülbül susmayı seçtiğinde bir ağaca konar meyvesinden yermiş. sessizlik yemini etmiş havariler gibi,ketum olurmuş, kondu bülbül,dut ağacı bendim,gövdemde volkanlar kaynarken bülbülü sustururken konuşamazdım sustum bende, yarenim oldu bülbül onlarca cephede savaşan cengaver yenildi artık, tılsımın bittiği günde. |